“Hayali Kentler”
Bu sergimde çizgilerimin götürdüğü yerlere doğru sürüklendim. Sürüklendim diyorum zira bu yolculuk bilinçli, planlanmış bir yolculuk olmaktan ziyade, gelişigüzel, rastlantısal ve duygusal bir yolculuktu… Kâğıdın beyaz ve temiz yüzeyinde siyah mürekkebin izleri ile başlayan serüvenin beni nerelere taşıyacağını bilemeden yola çıktım her seferinde…
Çizgi sonsuzluktu… Çizgi anlamdı… Çizgi hürriyetti… Çizgi her şeydi. Çizgi noktaları birleştirdi, düzlemler oluştu, düzlemler hacimlere dönüştü. Hacimler evleri oluşturdu, evler kümelendi köyleri kasabaları, kentleri meydana getirdi. Bu kentleri daha önceleri görmüş müydüm? Buralarda yaşamış mıydım, bilmiyorum. Bu kentler gerçek miydiler? Yoksa hayallerimde mi yaşadılar?
Çizerken düşünmeye vakit olmadı… Çizgiler elimden tutup beni hayali kentlerde gezdirdiler… Ağaçlar, bilmediğim, daha önce görmediğim hayvanlar, bitkiler belirdi… Göl ya da akarsu veya bir deniz ile karşılaştım… Deniz canlıları bazen çok büyüktüler, adeta bir ada oluşturmuşlardı; balıklar kimi zaman gökyüzündeydiler. Kentler kimi zaman sadece maviydi ve her şeyin mavi olduğu kentte sadece yıldızlar altındandı… İnsanlar altın ile yeni karşılaşmışlardı; bir gün bir küçük ada buldular o adaya onlarca ev cami, ne varsa sıkıştırıp inşa ettiler. Çatılarını da altınla kapladılar. Öyle ki ada sağa sola savrulmaya başladı.
Bazen eski bir kentin kalıntıları arasında dolaşıyordum… Belki eski Mısır, Hitit, Babil… Ya da Selçuki medreseleri, Ahlat’taki mezarlar… Anadolu’daki evler, camiler ya da tanımsız küçük barınaklar.
Hayali kentler insansızdılar… İnsan eliyle var edilip yok edilmiş olan gelmiş geçmiş medeniyetlerin kalıntıları ya da var olan, sürdürülen günümüzün kentleri. Her şey öylesine akıp giden belirsiz tesadüfi bir yolculuğun getirdikleri üzerine var edilmiş.
Bütün bu hikâyenin yanı sıra gerçek olan şu ki “Hayali Kentler” plastik değerleri korunmuş, kompozisyon endişesi taşıyan, en küçük lekede bile pentür düşünülmüş, çok ciddiye alınmış çizgiler ve lekelerden oluşur.
Hayal ve gerçek… Yaşamın ayrılmaz ikilisi.
Ayşe Perin (Tatari)
Özgeçmiş
Ayşe Perin (Tatari)
Mesleğim mimarlık… Çizmeyi seviyorum. Çizginin serüveninde kendimce yeni rotalar, rotalar içinde yeni yaşam alanları keşfediyorum. Çizgi beni bazen çok uzaklara taşıyor; öyle ki gezegenleri aşıyor, evrende yeni yıldızlarda buluyorum kendimi… Gerçek ile rüya arasındayım. Sürrealist değilim. Masalları seviyorum… Hayali kentlerimde yaşıyorum.
Yıllar önce, kendi çizgilerimle yaşarken, değerli hocam ressam Şeref Bigalı ile yaklaşık on yıl süren bir resim eğitimi sürecim oldu. Bazen mimarlık resmi zenginleştirdi bazen de resim mimarlığa tesir etti… Bu iki farklı disiplin içindeki ortak özelliklerin buluşması ile oluşan yeni pırıltılar yolumu aydınlattı.
Derishow İzmir temsilciliği, İzmir Beymen mobilya-vitrin düzenleme ve serbest mimarlık profesyonel işlerim oldu. Kurucu üyesi olduğum İKSEV’in yönetim kurulu ve icra kurulu üyeliğini, ESİAD yayın kurulu üyeliğini, İzmir Life dergisi yazarlığını gönüllü olarak yürütmekteyim. Uzun bir süre Milliyet Ege’de kentleşme, mimarlık ve kültür-sanat ağırlıklı köşe yazıları yazdım.
Bugüne kadar pek çok kişisel ve karma sergilerim oldu. Kumaş deseni, moda koleksiyonu çizimleri alanlarında yarışmalara katıldım, mansiyon ve ödüller aldım. Uluslararası İzmir Festivali’nin 35. Yıl afişini hazırladım.
Önceki kişisel sergim Şehir Masalları idi… Bu sergimde Hayali Kentler’i izlemenize sunuyorum.