SERGİ: KRAVATA

Kravatın Sanatsal Yolculuğu “Kravata”

Bir kravatın sergiye dönüşmesi, zarafetin ve fonksiyonelliğin estetik bir şekilde buluştuğu bir alan yaratabilir fikri ile ortaya çıkartılan bu sergide kullanılan Kravat, tarih boyunca giysinin vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Ancak, onunla ilgili algılar ve anlamlar zaman içinde çok daha derinleşmiş ve bir moda ögesinden, kültürel bir simgeye dönüşmüştür. Bu sergi, basit bir aksesuarın ardındaki sanatsal potansiyeli keşfederken, aynı zamanda kişisel ifadenin ve toplumsal normların nasıl şekillendiğini irdelemektedir.

Bilindiği üzere “Kravat” (boyun bağı) kavramı Hırvatlar için özel bir öneme sahiptir, çünkü modern boyun bağının Hırvatistan’da ortaya çıktığı söylenir. Boyun bağının, Hırvat paralı askerlerinin Fransa’da görev yaptığı Otuz Yıl Savaşları sırasında 17. yüzyılda ortaya çıktığına inanılır. Üniformalarının bir parçası olarak boyunlarına takılan bez bağlarını ilk defa Fransızlar fark eder ve kısa bir süre sonra bu moda Avrupa’ya yayılır. Daha sonra boyun bağı terimi haline gelen Fransızca “cravate” kelimesi, Hırvatça anlamına gelen “Croate” kelimesinden türemiş olup günümüze “cravat” (kravat) olarak gelir.

Kravat, tarih boyunca dünyayı fethetmiş ve Osmanlı’nın son dönemlerinden bu yana Türkiye gibi dünyanın birçok ülkesinde de kabul görmüştür. Atatürk ve birçok büyük lider ve politikacılar, tasarımcılar ve sanatçılar tarafından hayranlıkla karşılanmıştır. Her bir kravat, bir stilin, bir kişiliğin veya bir dönemin izlerini taşır. Farklı dokular, desenler ve renkler, her bireyin ruh halini, duruşunu ve dünyaya bakışını yansıtır. Ancak, modern sanatla buluşan bu sergide, kravat sadece bir giysi parçası olmanın ötesine geçiyor. Sergi, kravatların yeniden yorumlanarak, mekânla etkileşime giren heykelimsi dokuları görsel öğelere dönüştürülmeye çalışılarak, her birinin kendi anlatısını yaratmaya olanak sunmaktadır.

Sanat, kıyafetin sadece görsel yönüne değil, aynı zamanda onun taşıdığı duygusal ve kültürel yükü de keşfeder. Sergideki her bir parça tuvallerin üzerinde yeniden hayat bulması amacıyla sanatçının dostları tarafından verilmiştir. Böylece bu durum, geçmişin ve bugünün birleşiminden doğan bir çağrışım yaratmaktadır. Kravatın estetiği, tarihsel bir öğe olmaktan çıkarak, izleyiciyi düşünmeye, sorgulamaya ve belki de kendi stilinin ve kimliğinin ne anlama geldiğini yeniden keşfetmeye davet eder.

Türkiye ve Hırvatistan’ın zengin ve görkemli bir tarihe sahip olduğu gerçeğinin farkındalığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında, her iki ülkenin yakasına sanatla mütevazı bir düğüm atılırken, sonsuza dek dost olarak kalmalarını temenni ederim.

The Artistic Journey of the Tie “Kravata”

The idea of ​​transforming a tie into an exhibition could create a space where elegance and functionality meet in an aesthetic way. Throughout history, the tie has been an indispensable part of clothing. However, the perceptions and meanings associated with it have deepened over time and transformed from a fashion element to a cultural symbol. This exhibition explores the artistic potential behind a simple accessory while also examining how personal expression and social norms are shaped.

As is known, the concept of “cravat” (necktie) has a special significance for the Croatians, as it is said that the modern neck tie originated in Croatia. It is believed that the neck tie emerged in the 17th century during the Thirty Years’ War, when Croatian mercenaries were serving in France. The French were the first to notice the cloth bands worn around their necks as part of their uniforms, and soon this fashion spread throughout Europe. The French word “cravate”, which later became the term neck tie, derives from the Croatian word “Croate”, which evolved into what we know as the necktie “cravat”.

The necktie has conquered the world throughout history and has been accepted in many countries around the world, such as Turkey since the late Ottoman period. It has been admired by Atatürk and many other great leaders and politicians, designers and artists. Each tie bears the traces of a style, a personality or a period. Different textures, patterns and colors reflect each individual’s mood, stance and outlook on the world. However, in this exhibition that meets modern art, the tie goes beyond being just a piece of clothing. The exhibition reinterprets ties, transforming their sculptural textures that interact with the space into visual elements, allowing each one to create its own narrative.

Art explores not only the visual aspect of the garment, but also the emotional and cultural load it carries. Each piece in the exhibition was given to the artist by friends in order to find new life on the canvases. Thus, this situation creates an association born from the combination of the past and the present. The aesthetics of the tie, instead of being a historical element, invites the viewer to think, question and perhaps rediscover what their own style and identity mean.

SERGİ: SÜREÇ

Nehir Öven Karaböcek çalışmalarını genellikle hayatın içindeki insana odaklanarak
sürdürmüştür. Bu kez ‘masa’ kavramını sorgulamasıyla izleyiciyi ‘sofra’ üzerinden içsel bir
yolculuğa çıkarıyor. Sanatçı, bu serisinde insansız masanın hiçliğine gönderme yaparken
özneyi kendi kendisinden soyutlamıştır.Masada/kiler hem başlı başına bir özne hem de
nesnedirler.
Masadaki her insan özne olarak bireydir tektir yani kendisidir. Aynı zamanda masadaki
insanların bireysel sosyal siyasal ekonomik ve kültürel ilişkileri toplumsal hayatın
merkezinde izdüşümsel olarak onlara nesne özelliğini kazandırmıştır. Sanatçı; kendisine
hayata ve insanlara ilişkin gözlemlerini; renkler, çizgiler ve soyutlamalarla iç dünyasının
dışavurumcu tavrıyla irdelemiştir. Böylece resimlerinde dramatik ve kendine özgü ironik bir
biçem oluşturmuştur. Bu bağlamda sanatçının ‘ bir ‘ adıyla simgelediği özne olan birey/
insan; ‘ çok’ tanımıyla imgesel bir düzlemde özne ve nesne bağlantısıyla birbiriyle
ilişkilendirilmiştir .. Nehir Öven Karaböcek, ‘sofra’ serisinde başlangıcından bugüne dek
gelişerek evrilen resimlerindeki değişimi ve dönüşümü bir ” SÜREÇ ” olarak değerlendirirken
izleyiciyi bu sürecin kapsamındaki sürekliliğe tanıklık etmek üzere devingen bir bütünleyici
olarak davet etmektedir.
Asiye Salbaş

SERGİ: EPIC FUTURE (ONLAR GERÇEKTİ, BUNLAR HAKİKAT!)

E P I C   F U T U R E 

Epic Future (Destansı / Şiirsel Gelecek) başlıklı bu sergi EKREM KAHRAMAN‘nın 8-10 yılı

kapsayan son dönem çalışmalarından 3 farklı tarzda birkaç büyük / küçük boyutlu

çalışmasının birlikte sunulduğu bir“ÖN SUNUM” sergisi…

Sergi, Türk Tarih Kurumunun kurucu üyelerinden olan ve “Kazanlı Yusuf Akçura” olarak da tanınan

Yusuf Akçura‘nın ünlü “tarih tezi” Üç Tarzı Siyaset‘ten ilhamlakurgulanıyor.

Dünyanın önde gelen Fütürist’lerinin Gelecek öngörülerine göre dünyamız / insanlık yeniden ve

yepyeni bir tarihsel sürece / çağa evriliyor. Bir yandan büyük bir siyasi, ekonomik, toplumsal, insani, ahlaki, kültürel vb. çöküş öngörüleri yükselirken bir yandan da tarih boyunca hep olageldiği gibi bir tür çağımızın en önemli çağdaş gelecek olanaklarının liste başına konulmaya çalışılan bilimsel teknolojik buluş olarak

Yapay Zeka tartışmalarının yükseltildiği yeni bir çağa doğru ilerliyoruz.

Bir bakıma halen büyük bir kargaşa /kaos içerisinden geçiyor olduğumuz günümüz dünyasının

insani ve toplumsal düzeninin de başlangıcı sayılabilecek Sanayi Devrimi ile gelişerek ilerleyen

tarihsel sürecin Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrasında hiç de olağan görünmeyen yeni tip

bir dünya savaşları döneminde adım adım ilerlemekteyiz. Rusya – Ukrayna Savaşı, Ortadoğu’da,

Suriye’de, Gazze’de, Lübnan’da vd. füzelerle, dronlarla, suikastlar, bölünmeler, siyasi alt üst oluşlar,

iktidar değişiklikleri vb. yeni savaş taktikleri ve araçlarla sürdürülen büyük katliamlar

salt insanlıktan, toplumdan, sanattan, bilimden, kültürden uzak sanat alanların da yaşanan

dönüşümlerden kopuk şeyler olarak algılanabilir mi?

Ünlü Alman felsefeci Friedrich Engels (1820 – 1895) “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Temeli

(İş Bankası Yayınları) başlıklı eserinde döneminin Amerikalı öncü antropologu Lewis H. Morgan’ın yabanıllık-barbarlık-uygarlık ayrımları üzerine öne sürdüğü tezleri ile Karl Marx’ın elyazmalarından

yola çıkarak insanlığın kabile toplumundan çekirdek aileye, soy düzeninden devlete uzanan gelişimini

materyalist bir tarih kavrayışıyla ilerleyerek yeni bir iddiada bulunmuştu.

Engels’e göre, Sanayi Devrimi‘nden önce İnsan gerçek anlamda insan değildi. İnsanın “insanlaşması”  süreci esas olarak Sanayi Devrimi ile birlikte yeni bir “İnsanileşme” sürecine evirilmişti.

Aynı zamanda ülkemizin dikkat çekici bir düşünürü ve entelektüeli de olan

Ekrem Kahraman‘a göre: insanın insanlaşma / uygarlaşma süreci günümüzde de hem “bir adım ileriye

 iki adım geriye” hem de “bir adım geriye iki adım ileriye doğru” koşarak ve hızla ilerlemeye devam ediyor.

Tarihsel Fütürist ressam / sanatçılar “hız” kavramını resimlemeye çalışmışlardı. Bir sanatçı olarak

Kahraman günümüz sanatçılarının halen hem o “hız”ın metaforlarına kapılmış durumunda olduklarını,

hem de bu büyük kültürel “hız” azgınlığı yıkıntıları arasında “el yordamıyla” gezinerek ilermeye ve

o aşırı abartılmış piyasa dürtüleriyle çalıştıklarını düşündüğünü açıklamaktan çekinmiyor.

Sanatçı, günümüzde tıpkı bireysel toplumsal, siyasi, ekonomik, bilimsel, kültürel, ahlaki, vb.

alanlarda olduğu gibi sanatta da BÜTÜN DÜNYADA BİRDEN AYNI ANDA büyük bir ALTÜST olma

hali yaşandığını düşünüyor. Kültür bilimcilerinin büyük bir safdillikle kalıcı olması gerektiğini

düşündükleri ya da bizlerin de -belki içten içte- öyle olmasını umduğumuz / sandığımız hiçbir şeyin

artık eskisi gibi olmayacağını artık çok çok yakınımızda ve derinden hissedebiliyoruz.

Çünkü yeni yepyeni bir tarihsel yeni çağa / döneme evrilmiş durumdayız.

Muhtemel ki: kesinlikle tarihsel bir çağdan yepyeni bir tarihsel çağa geçiyoruz.  Bu yeni çağın sanat,

kültür, tarih, ahlak vb. bütün konularda birden “zıvanadan çıkmış” gibi görünen her türden insani

ve toplumsal olanın yeniden yeniden kendi tarihsel rotasına döneceği, yeni çağın yeni sanatını

kültürünü yaşama formatlarını ortaya koyacağı yepyeni bir döneme evrilecek olmasıdır.

Ekrem Kahraman, bütün dünyanın ve insanlığın büyük bir kafa karışıklığına, ahlaki kaosa, kültürel yozlaşmayla birlikte derin bir umutsuzluğa /çaresizliğe kapıldığı günümüz dünyasının kargaşasında

hem bir sanatçı hem de GELECEK öngörüleri oldukça yüksek felsefi bir bilince sahip

entelektüel bir kimlik olarak sanıldığının aksine insanlığın yalnızca artık apaçık görünen ve

kabul gören “BÜYÜK BİR ÇÖKÜŞ” ten çok bir yandan da bütün insanlık tarihi boyunca

toplumsal kültürel olarak hep olağan bir biçimde olageldiği gibi yepyeni ve büyük bir

“EPIC FUTURE”a doğru evirildiğimizi öne sürüyor.

Fakat Kahraman bir yandan da tıpkı tarih boyunca hep yaşandığı gibi

 içinden geçiliyor olan hiçbir tarihsel sürecin bu süreçte yaşayan insanlar / toplumlar tarafından

yeterince ve tam olarak anlaşılamadığı gibi bu yeni çağsal sürecin de günümüz entelektüelleri,

gelecek öngörücüleri tarafından henüz bütün boyutları ve gerçekliğiyle birlikte

yeterince anlaşılmamış olduğunu iddia ediyor.

Sanatçıya göre: bu süreç yalnızca hayatın siyasetin ekonominin teknolojinin değer yargılarının değil

aynı zamanda gerçek bilimin sanatın felsefenin ve kültürel bir varlık olan insan eyleminin

en belirleyici özelliği sanıldığının aksine salt paraya “piyasa”ya evrilerek teslim olması ve

böylece zamanla kullanışlı bir enstrümana dönüşmesi değil kadim yaratıcı

yeni kültürel edimlere geri dönüşüyle sonuçlanacaktır.

İnsan da sanat da kültür de toplum da tarih de bilim de siyaset de bu yeni çağın /

dönemin özünü arayacak keşfedecek gelecekte olacak olan yeniyi YENİ HAKİKATİ,

asıl DEĞERLİ’yi, bu çağa ait olanın hakikatini mutlaka yeni formlarla, içerik ve kavramlarla

iddia etmeye devam edecektir. Zaten sanat da bilim de kültür de bu büyük insanlık arayışlarının

en insani en kadim çağdaş edimleri ve belirtileri değil de nedir ki?

EPIC FUTURE başlıklı bu sergide sanatçının uzunca bir süredir sürdürdüğü bilindik

 “KARŞILIKSIZ ÜTOPYA”, “HATIRLAMA VE SÖYLEME ZAMANLARI”, “YERYÜZÜ DUALARI” vd. çizgisinin en tipik resmi sayılabilecek “YERYÜZÜ AYETLERİ” (200X200 cm.) ile bu çizginin

henüz sergilenmemiş yeni dizisi “ONLAR GERÇEKTİ BUNLAR HAKİKAT!” resimlerinden

 (160X195 cm. boyutlarında yeni bir resminin başı çektiği bir kaç tuvalin yanı sıra,

insanlık tarihinde önemli bir sıçrama olarak gördüğü Mezopotamya Mitolojisi‘nden hareketle

üretmiş olduğu “MEZOPOTAMYA SÖYLEMLERİ” dizisinden bir resmi (200X200 cm.) ile

tarihte Antik Yunan Mitolojisindeki ilk Sanat Tanrısı Apollon ile Şarap Tanrısı olarak görülen

Dionysos birleşiği olarak beliren yeni ve ilk ERKEN ÇAĞDAŞ SANATÇI tipolojisi olarak

öne sürdüğü ve Rönesans resminde de çokça tekrarlanan mitolojik kahraman “İKARUS” dizisi

resimlerinden triptik (120X240 cm.) kağıt üzeri çalışması yer alıyor…

METİN TÜTÜN 10.YIL RETROSPEKTİF FOTOĞRAF VE HEYKEL SERGİSİ

Metin Tütün 10. sanat yılını 3 sergiyle kutluyor

Gölgelerden maviliklere, çamurdan bronza

Fotoğrafçı, heykeltıraş Metin Tütün, 10. sanat yılını Ankara, İstanbul ve İzmir’de üç retrospektif sergiyle kutluyor. Sanatçı hem fotoğraf hem de heykelleriyle bir form olarak kadın bedenine farklı bakış açıları getiriyor.

Metin Tütün, 10. yılında ilk sergisini 16-26 Eylül tarihleri arasında Ankara Soyut Galeri’de açacak. İkinci sergi ise “hikâyenin başladığı”, sanatçının 10 yıl önce ilk sergisini açtığı İstanbul Gama Galeri’de. Bu sergi 17 Ekim-9 Kasım tarihleri arasında açık kalacak. İzmir Galeri A’daki sergi ise 15 Kasım’da açılacak ve 9 Aralık gününe dek sürecek.

Metin Tütün, kişisel sergilerinde aynı temada buluşturduğu fotoğraf ve heykelerle izleyici önüne çıktı. Sergilerinde nü fotoğraflara farklı malzemeler kullandığı heykelleri eşlik ediyor. Sanatın çeşitli imkânlarını, farklı malzemeleri birlikte kullanmayı heyecan verici buluyor. Metin Tütün 10 yıllık serüvenini anlatırken “Ben elektrik mühendisiyim, profesyonel iş hayatım bitttikten sonra fotoğraf ve heykel üzerinde yoğunlaştım. Aslında 40 yılı aşkın süredir fotoğraf çekiyorum, sanatla hep ilgilendim ama izleyici önüne çıkmam zaman aldı”diyor. Bu yolculuk hikâyesinin satır başlarını da şu sözlerle özetliyor:

“Serüvenim 2014 yılında İstanbul Gama Galeri’de ‘Gölgeler Çekildiğinde’ sergisiyle başladı. İlk sergimde daha çok  bazen ışıkla gösterip gölgeyle sakladığım, bazen gölgeye saklanana ışık tutttuğum siyah beyaz fotoğraflarım vardı. Bunların bazılarına heykelleri de eşlik etti. Sonra, bazen sadece bir siluet olarak uzaklara götüren, bazen derin maviliklere çağıran fotoğraf ve heykellerle  arayışlarım sürdü. Yurt içi ve yurt dışında birçok sergi açtım, çağdaş sanat fuarına katıldım. Sonra bir gün baktım, 10 yıl olmuş. O zaman biraz geriye bakma, macerayı anlamlandırma, özetleme  zamanı, diye düşündüm. On yılımın özetini retrospektif sergilerle izleyicilerle paylaşmak, bu yolculukta hep yanımda olan dostlarıma ve sanatseverlere teşekkür etmek istedim.”

10 yıllık serüven

Metin Tütün, Izmir Koleji (BAL) ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği mezunu. Kamu  ve özel sektörde mühendislik, yöneticilik yaptı.  Sanatçı,  2010’da iş hayatını bıraktıktan sonra  sanat çalışmalarına ağırlık verdi.

İlk kişisel fotoğraf/heykel sergisi ‘’Gölgeler Çekildiğinde’’ 2014 yılında İstanbul’da açıldı. Bazı eserleri 2014 ve 2015 yıllarında Contemporary Istanbul’da sergilendi. Cervantes’in 400. ölüm yıldönümü nedeniyle 2016 yılında Ankara ve Bodrum’da açılan ‘Don Kişot’un İzleri’ sergisinde bir rölyefi yer aldı. İki kez ArtAnkara Sanat Fuarı’na katıldı. İstanbul ve İzmir’deki  “The Blues” sergilerinden sonra Antalya’da kişisel sergi açtı. Bodrum’da, Şevket Sabancı Müzesi’nde, “Hierapolis’ten Halikarnasos’a sergisinde bir heykeli yer aldı. Fotoğraf ve heykelleri Paris’te  Carrousel Du Louvre’da, Fotofever ve Art Shopping Sanat Fuarlarında sergilendi.  2018 ve 2019 da Los Angeles’ta  NudeArtLA, 2023 ve 2024 te New York’ta  ArtExpo Contemporary, 2023’ te Miami’de Red Dot Contemporary  Sanat Fuarlarında yer aldı. Cumhuriyetin 96. Yılı için, Ankara’da, Portakal Çiçeği Uluslararası Plastik Sanatlar Kolonisi tarafından yapılan sergiye davet edildi. Diğer 95 sanatçı ile birlikte, 29 Ekim 2019 da “Cumhuriyet” sergisine bir eseriyle katıldı. Tüm  sergilerinde ve çeşitli sanat etkinliklerinde yer alan fotoğraf ve heykellerinin bulunduğu retrospektif kitabı  Ekim 2020’de yayınlandı. 6. kişisel sergisini 2021 yılında Alaçatı Köstem Otel’de açtı.

Kaliforniya’da yayınlanan sanat dergisi ART PATRON, “2019 yılında bilinmesi gereken 16 Sanatçı” arasında Metin Tütün’ü de saydı. 2020 yılında BALEV’in (Bornova Anadolu Lisesi Eğitim Vakfı) “Beyaz yorum” ödülünü kazandı. 

SERGİ: BİZ, SİZ, ONLAR

“Ümit Yiğit’in yerel ve öznelden hareket eden mizah ve metaforlarla örüntülediği tabloları ilk bakış beğenimizi yakalayan bir cazibeye sahip. Canlı ve hareketli kurgular özgün “humor” duygusuyla ahenkli, bu da estetik hazza hoş bir dokunuşla daha sonrasına taşıyor izleyenleri; yani görünenin ötesine… Yaşamın ta yüreğinden gelen bu uç, dağınık, çılgın, çapaklı ama derin görsel şölen/karnavalda tabloların önünden ayrıldığınızda bile etkileri sizi bırakmıyor”.

Attila Güllü

Ekim 2024

SERGİ: YAŞAMIN DOKUSUNDA: MEKAN ve DETAYLAR

“Yaşamın Dokusunda: Mekan ve Detaylar” sergisi, günlük hayatın küçük ayrıntılarından doğan ana formlara ve mekanlara odaklanıyor. İzleyici, sıradan detayların oluşturduğu bu formlar aracılığıyla, yaşam alanlarına dair sıradışı bir keşif yolculuğuna çıkıyor. Sanatçı, her eserde bu detaylardan beslenen mekanlarla izleyicide farklı estetik ve duygusal etkiler uyandırarak, yaşamın dokusuna yeni bir bakış açısı sunmayı amaçlıyor.

1998 Manisa/Salihli doğumlu Ece Keskiner, Istituto Europeo di Design Barcelona’da iç mimarlık eğitimi aldıktan sonra, çocukluğundan beri ilgilendiği resim sanatına geri dönmüştür. İç mimarlık birikimi, resimlerinde kendine özgü bir tarz geliştirmesine katkıda bulunmuş  ve zaman içinde profesyonel sanat kariyerine yön vermiştir. Eserleri, çağdaş minyatür ve illüstrasyon arasında bir çizgide yer almakta ve izleyicide görsel ve düşsel çağrışımlar uyandırmaktadır.

Yaşamın dokusunu oluşturan her bir detay, farklı boyut ve şekillerde olsa da bir bütünün parçası olarak var olur. Resimlerdeki her birim, büyük resmin dengeli bir şekilde oluşmasına katkı sağlarken, mekanlardaki estetik denge de farklı boyutlardaki formlarla ortaya çıkar. Bu sergi, mekanların sadece fiziksel değil, duygusal ve kültürel boyutlarını da irdeleyerek, ziyaretçilere derin bir keşif deneyimi sunuyor.

Hayat, fark edemediğimiz küçük detaylar ve mekanlardan oluşur. İnsanlar, bu dokunun şekillenmesinde aktif bir rol oynar. Sanatçı, beyaz zemin üzerine siyah kalem çalışmalarıyla, gündelik yaşamın detaylarını sanatsal bir üslupla ele alarak mekanların estetik ve duygusal değişimini gözler önüne seriyor.

SERGİ: yeryüzü sessiz değildir

Olivia Valentine: yeryüzü sessiz değildir sergisi, Amerikalı sanatçı Olivia Valentine’ın 2023 ve 2024 yıllarında İzmir Kehmeraltı’ndaki Maquis Projects’te ikamet ederken ve İzmir Karşıyaka’da Fazıl Bey Caddesi’ndeki stüdyosunda çalışırken İzmir’de ürettiği yeni işlerden oluşuyor.

Valentine’in sanatsal pratiği, yapılı çevre ile dokuma ve dantel yapımı gibi tekstil yapım süreçleri arasında ilişki kurma ve bulma etrafında dönmektedir.  2023 ve 2024 yıllarında İzmir’de yaşayan Valentine, kent yıkım ve (yeniden) inşa yoluyla muazzam bir değişim geçirirken Karşıyaka’da çizim yapmaya ve zeminin dijital taramalarını yapmaya odaklandı.

Bu sergide, Karşıyaka’nın ve İzmir’in diğer bölgelerinin kaldırımlarının bir dizi 3D taraması masaüstlerine yansıtılacak. Duvarlarda, çeşitli kaldırım desenlerini ve bunların zemindeki kırılmalarını, dokuma yapılar için notasyonlar da dahil olmak üzere bir dizi desen dili kullanarak araştıran bir dizi suluboya çizim yer alacak. Bu çizimlerde kullanılan malzemeler arasında geleneksel suluboya pigmentleri, demir safralı mürekkep ve Karşıyaka’da bulunan inşaat molozlarından elde edilen elle öğütülmüş pigmentler yer alıyor.

Olivia Valentine: yeryüzü sessiz değildir (the ground is not a quiet place) is an exhibition featuring new works by American artist Olivia Valentine made in İzmir in 2023 and 2024 while in residence at Maquis Projects in Kehmeraltı, İzmir, and working out of a studio on Fazıl Bey Caddesi in Karşıyaka, İzmir.

Valentine’s artistic practice revolves around finding and making relationships between the built environment and textile construction processes such as weaving and lacemaking.  Living in İzmir in 2023 and 2024, Valentine has focused on drawing and making digital scans of the ground in Karşıyaka while the city undergoes enormous change through demolition and (re)construction.

In this exhibition, a series of 3D scans of the sidewalks of Karşıyaka and other areas of İzmir will be projected on tabletops. The walls will hold a series of watercolor drawings that investigate various paving patterns and their ruptures in the ground using a number of pattern languages, including notations for woven structures. The materials used in these drawings include traditional watercolor pigments, iron gall ink, and hand-milled pigments created from construction debris found in Karşıyaka.

SERGİ : OVER ALL

Görsel sanatların farkli uygulamalarından ortaya çıkan bu çalışmalar, kişisel bakış açıları ve deneyimlerin bir araya gelmesi; hem bireysel hem de kolektif anlamda derinlemesine bir perspektif sunuyor. Her bir sanatçı kendi temasını ele alırken grup bütünlüğü içerisinde bireysel kimliklerini ortaya koyan, kendi özgün seslerini ve bakış açılarını yansıtan çalışmalar sergiliyor.