“Uzun yıllardır ruhumun artan ve gelişen arzusu ile resim yapıyorum. Yaşamın ve sanatın sırlarına doğa eklendi…Doğada gördüğüm çizgi, renk ve ahengi tuvale dökme heyecanını yaşıyorum. Böyle yaratılmış olmanın verdiğini  naif bir ilham esintisiyle. Yaşamı ve sanatı anlama çabası ile geçen yıllarda doğanın eşsiz ve farklı yönlerini görmeye başladım. Gördüklerim once renklerdi, sonra ahenkli çizgileri ve döngüleri keşfettim. Yaşamdaki asıl büyük öğretmen olan doğayı izlemek, ondan beslenmek ve özümsemek başlıca yaşam kaynağım oldu. Mutlu resimler yapmayı seviyorum kendim ve sizler adına…

Biyografi

Resim yapmaya 1985 yılında İzmir Resim Heykel Müzesi’ndeki desen kursu ile başladı. Türk Naif ustası Fahir Aksoy’un Köken Sanat Evi’ndeki atölye grubunda ilk naif eserlerini üretti. Daha sonra İzmir Olgunlaşma Enstitüsü Yağlı boya bölümüne devam edip sertifika adı. Bireysel çalışmalarına uzun yıllar İzmir Çatalkaya Dağı’nda ikamet ettiği evindeki atölyesinde devam etti. Doğanın kucağında yaşadığı güzel fakat zahmetli deneyimler Çamdalı’nın resimlerindeki özgün tarzın temellerini attı. Çamdalı halen, ailesi ile beraber İzmir Kavacık Dağ Köyünde’ki çiftliğinde yasamakta, tarımla uğraşmakta ve resim çalışmalarını buradaki atölyesinde sürdürmektedir.

1985 yılından bu yana yaşamakta olduğu Kavacık Dağ Köyünde çalışmalarını sürdüren sanatçının “Öbür Dağ” adlı naif  resim sergisi, Dilek Tunalı’nın yönetmenliğini yaptığı, Şebnem Çamdalı’nın sanat hayatının anlatıldığı “Öbür Dağ” ve “Naif” adlı belgesel film gösterimi ile birlikte 15-31 Mayıs 2018 tarihleri arasında Galeri A’da izleyiciye sunulacaktır.

“İnsanoğlu bir bilinmezdir, ona bakmak insanın başını döndürür” diye konuşturur başkahramanı Woyzeck’i ünlü oyun yazarı Georg Büchner. Bu oyun sadece insanları tükenmişliğin çağına davet edip, bilimin insan hayatı üzerindeki etkisini irdelemekle kalmaz, aynı zamanda modern dünyaya geçiş aşamasında insanın yalnızlaşmasını da konu alır. Bu açıdan bakıldığında insanda tükenenin sadece beden değil, benlik ve zihin de olduğu belki de ilk defa bu kadar açıkça betimlenmiştir. O günden bu güne, bu sıkışıklık ve bastırılmışlığın neden olduğu karmaşa sanat dünyasını yeni denemelere yöneltmiştir. Modern insan sürekli bir şekilde sanatın ana konusu olmuş, kaos içindeki benliğini orada aramış, ve bu durum kendisine yeniden başka bir gözle bakma imkanı tanımıştır. Fakat, aslen bir iletişim biçimi olan sanat, her zaman kendisini istediği ölçüde ifade edememiş, yine ve yeniden bambaşka denemelerle seyircisinin karşısına çıkmış ve onları bu durumun farkına varmaya çağırmıştır. Toplumun geçirdiği sürece ortak olmak, onu zaman zaman figürde hayal gücünün derinlikleriyle yansıtmak, sanatın ve sanatçının ve pek tabii ressamların gizil ya da açık her daim temel sorunu olmuştur. Bu açıdan bakıldığında modern dünyanın getirdiği olumsuzluklar arasında yabancılaşma ve yalnızlaşma meseleleri birincil öneme sahip olarak, sanatçıların zihnini sürekli meşgul etmiştir. Böylece sanatçı, tüketilen benliklerin sancısını dışarı vurmak ve fırçanın egemenliğine bırakmak için, kendi sırtını da bir türlü yaslayamadığı bu toplumsal rahatsızlık hali içinde, doğru soruları sorarak bir çıkış yolu arar. Ben işte bu noktada, yinelenen sanatsal üretimime karşılık, ya bir şey eksiltme ya da bir şey çıkartma ihtiyacı duydum. Soyut çözümlemelerim gündelik deneyim çemberinde oradan oraya savrulan figürlerime alan yaratan yığın bloklara yol arkadaşlığı etmeye başladı. Asıl derdin mekânın vazgeçilmez çekiciliği olduğu, sürekli hareket halindeki yeni arayışların insanların gündelik hayatının temelini oluşturduğu zamanımızda, tüm bunları bulmak zorunda olmadığını iddia etmek cesurcadır, sanat ise bir cesaret işidir. Emile Zola’nın da dediği gibi “Ben burada yüksek sesle yaşamak için varım”. Ve bu yüzden diyorum ki;

‘Şimdi oradayım, kendime çok uzak bir yerde, kendimle başbaşayım.’

Yudum Akkuş

Alternate: Sergi

“HER TEK BİÇİMLİLİK KENDİNİ KANDIRMAKTIR.”

Avusturyalı filozof ve bilim felsefecisi, bilimsel anarşizmin öncüsü ve bilimin Dadacısı olarak anılan Paul Karl Feyerabend; “Nasıl İyi Bir Deneyci Olunur: Bilgi Sorunlarında Hoşgörü Adına Bir Savunma” adlı yazısında bilimin deneyselliği üzerine sorgulamalara girişmiştir. “Her tek biçimlilik kendini kandırmaktır” alt başlığı bu yazısında yer alır. Salt bu alt başlık bile başlı başına -bilimle iç içe geçmiş günümüz sanatında da- sorgulanabilir biçimler veya teknik dogmalar üzerine söylenebilecek sözlerden biridir. Biçimi bu noktada yine bir başka Avusturyalı Ernst Fischer’ın düşündüğü şekilde ele almamız gerekir. Ernst Fischer’a göre biçim sadece maddesel formu temsil etmez, maddelerle koşullu somutlaşmış toplumsal yaşantının temsilidir aynı zamanda. Bu pencereden bakıldığında, biçim başlı başına formelliğe karşılık gelmez, onu oluşturan tüm kültür ögelerinin de tözel alegorisidir.
Sanatın deneysellik ve sürdürülebilirliği “tek biçimlilik” dünyasında bir kaçış yolu vaadiyle karşımıza çıkar. Bu sergi de kaçışın yarattığı ivme sayesinde sıradanlığın dünyasında alternatif olanın keyfini çıkarmak üzerine kurgulanmıştır.

Sanatçılar

Anna Dòra Szepesi

Atay Gergin

Aysel Güneş

Borga Kantürk

Buket Aslantepe

Ceren Bulut

Efe Türkel

Gökçen Ergür

Imran Faizyab Jatoi

Lale Dilbaş

Maria Jo Cabezas

Mustafa Ağatekin

Sebla Selin Ok

Zafer Güngen

 

 

 

Sergi 10 Nisan 2018 tarihinden itibaren izleyiciye açık olacaktır.
Sanatçı konuşması ve sergi açılışı 13 Nisan 2018 Cuma günüdür.

“EVRİM / EVOLVE”

PORTIZMIR4 (4. Uluslararası İzmir Güncel Sanat Trienali) kapsamında; güncel sanat, kentçilik, aktivizm ve halk arasındaki ilişkiye dair yeni duruşlar ve soruları performanslar, mobil kamusal alan projeleri, internet bazlı projeler, film gösterimleri, sanatçı kitapları, şiir okumaları ve bir sergi ile gündeme getirecek olan “EVRİM / EVOLVE” projesinin açılışı, 2 Nisan 2018 tarihinde gerçekleşecek olup, proje 8 Nisan’a kadar devam edecektir.