BOYALAR, MÜREKKEP VE KAĞITLAR Boyalar, mürekkep ve kağıtlar önümde ilk günlük kartımı yazmaya oturduğumda tarih 30 Mart 2020’yi gösteriyordu. Her gün kaligrafi fırçamla üst üste yazdığım kelimeler ve o gün nasıl hissettiğime bağlı renklendirmelerle oluşturduğum 120 kartlık pandemi günlükleri dışa dönük bir insanın pandemiyle imtihanının ilk ürünleri olarak ortaya çıktı. İlerleyen günlerde evde kapalı olmanın getirdiği nefessizlik hissi ve o nefesi—yeterli olduğunu ispat etmek istercesine—yaratıcı sürecin bir parçası olarak kullanma güdüsü de günlük dışındaki denemelere hayat verdi. Kağıt üzerine bırakılan suluboya, bir pipet yardımıyla üflenen hava, akışkan boyanın belirlediği yolları izleme, sonra da farklı kalemlerle yapılan çerçeveleme ve taramalarla hayat bulan erken denemeler bir yandan da kontrollü, milimetrik çizimler yapmak üzere eğitilmiş benim kontrolü elden bırakma ve bununla mutlu olma denemelerimdi. Bir adım sonrasında alkol mürekkebi ile tanışmamla da kontrol edilemez bir malzemeye kendimi tamamen bırakışım geldi. Akış, kayboluş denemeleri ve teknik geliştirdikçe kontrolü tekrar kazanma çabaları…
Sergide yer alan eserler bu son derece kişisel süreçlerin sonucunda üretildi. Öyle ki bu üretimlerle nefes ve nefessizlik, akışkanlık ve durağanlık, kontrol ve kontrolsüzlük birer ikilik olmaktan çıkıp birbirini desteklemeye ve beslemeye başlayan bir bütünlüğe evrildi. Sergide iki ayrı kata yayılan bu eserlere hem kronolojik hem de deneyimsel olarak yaklaşmak mümkün. Serginin ilk katını pandemi günlükleri ile başlayan siyah sumi mürekkebi çalışmaları oluşturuyor. Suluboya dokunuşları ve bambu kağıdı da bu denemelerin eşlikçisi. Nefesi dert edinme, kontrolü elden bırakma ve bir düzen arayışıyla direnme çabaları okunabiliyor. Bunlar az renkli, serbestliğine rağmen disiplinli ve soyut çalışmalar. İkinci katta ise alkol mürekkebi ve yupo kağıdı ile üretilen işler yer alıyorlar. İlk katın siyahlığına tezat bir renk cümbüşü oluşturan bu resimlerde kontrolsüzlük artık bir başlangıç noktası. Malzemenin bütün kontrol edilemezliğine rağmen devreye giren minik kontrollü dokunuşlar ise bu kattaki resimleri aynı anda hem figüratif hem de soyut bir ara kesite taşıyor.
BİYOGRAFİ: ŞEBNEM YÜCEL
Şebnem Yücel 1993 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünden mezun oldu. 1996 yılında devlet bursu kazanarak Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. 1998’de University of Cincinnati’de yüksek lisans, 2003 yılında da Arizona State University’de doktora çalışmalarını tamamladı. Aynı yıl Türkiye’ye dönerek İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde göreve başladı. 2018 yılına kadar İzmir’de İYTE ve çeşitli özel üniversitelerde mimarlık tarihi, kuramı ve mimari tasarım stüdyosu derslerine giren Yücel aynı zamanda İzmir Mimarlar Odası Yönetim Kurulu üyeliği, 4T Tasarım ve Tasarım Tarihi Topluluğu kurucu yönetim kurulu üyeliği yaptı. Yücel halen MEF Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde görev yapmakta ve bölüm başkanlığı görevini yürütmektedir.
kavis, ben ve kendini çalışan ağaç özellikle zeytin ağacı köklerinden ve gövdelerinden yola çıktım. ağacın kendine özgü formunu açığa çıkarmak uzun ve zorlu bir süreç. antik roma’da vivax oliva (yedi canlı); mitolojide, birçok dinde ve botanik biliminde ölümsüz ağaç, kutsal ağaç, ağaçların ilki gibi sıfatlarla onurlandırılmış zeytin ağacına benim yakıştırmam da inatçı ağaç olurdu sanırım. ruhu ve iradesi olan bir varlığa, ham madde veya iş parçası gibi yaklaşmamam gerektiğini aklımdan çıkarmadan koyuldum işe. ağacın, kabuğundan arındırdığım kendine özgü dokusunu ve formunu referans edindim. boşlukla beraber, ağacın hasar görmüş, özgün yapısını bulamamış bölümlerine peyderpey müdahale ederek ilerledik. her ağaç bir birinden farklı olduğu için çalışma tekniği, yaklaşım ya da müdahale biçimi de bir birinden farklı olmak zorundaydı. bu durum, her ağaçta yeni bir şey keşfetmek için iyi; her ağaçta adeta organik ve/veya yapısal bir bulmacayı çözmek zorunda kaldığım için çok sancılı ve tedirgin ediciydi. çalışmaların figüratif olmaması da bu tedirginliği besleyen nedenlerden birisiydi. her ağaç sonsuz sayıda olasılıkla karşıma kuruldu. geriye alınması mümkün olmayan müdahale olasılıkları içinde kaybolduğumda, başka bir ağaca geçip onun gövdesinde yuvalar aradım. yapının karakteristik iskeleti belirginleşmeye başladığında geriye barok tarzı bir cüretle ve eğlenceli bir işçilikle kavisler yaratmak kaldı. formu oyarak, egsantrik açılar vererek iç içe geçmiş; hangi yönden bakılırsa bakılsın kendini ele veren ritmik tekrarlar oluşturmaya çalıştım. böylece, detone olmadan yüzeye yayılmış üç boyutlu çizgilerle çalışmaya bütünlük kazandırmak istedim. en önemli kriterim, ağacın rastlantısal formuyla uyum içinde kalmak oldu. sonlanan her çalışmayla birlikte ortaya sadece yeni yüzeyler, yeni formlar, yeni dokular değil; aynı zamanda figürden arınmış, sıra dışı, öngörülmeyen yapılar da çıktı. bizi kuşatan uzay/mekan ön kabulüyle aşina olduğumuz alt-üst, ön-arka, sağ-sol gibi tayin edici kavramlar anlamını yitirdi. çalışmalar, içine kuruldukları boşlukla onun birer yapısal elemanıymış gibi ilişki kurdu. bu durum yön kavramını anlamsızlaştırdı, hatta onu yük haline getirdi. ne var ki sabitlenmeleri gerekiyordu. bundan ötürü stant marifetiyle yerçekimi yasalarına boyun eğmek zorunda kaldılar. doğrusu, her birinin doğa yasalarından azade, yönü olmayan boşlukta salınmalarını çok isterdim. buna karşın, üzerine kuruldukları kaidelerin de çalışmaların yapısal bir parçasına dönüştüğünü; çalışmalarla bütünlük içinde durduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
adem yeşilyurt 1974 yılında erzurum/şenkaya/sarıyar köyünde doğdu. 1999 yılında çukurova üniversitesi/ eğitim fakültesi resim-iş bölümü/ heykel ana sanat dalı’nda lisans eğitimini tamamladı. 2000 yılında görsel sanatlar öğretmeni ve teknoloji tasarım öğretmeni olarak çalışmaya başladı. görevini izmir/bornova’da sürdürmektedir.
sergiler · ressamlar derneği adana şubesi/kaman sanat galerisi/ kavis: kendini çalışan ağaç · /kişisel sergi/2022 · bornova belediyesi/uğur mumcu sanat galerisi/ kavis: kendini çalışan ağaç/kişisel sergi/2022 · galeri a/alsancak/ kavis: kendini çalışan ağaç/kişisel sergi/2022 · contemporary barcelona: ‘perception’/ gallery art nou mil.lenni/ spaın, barcelona /karma sergi/2022
Dostluğun ve şefkatin simgesi olan kırlangıçların, yaşamı, umudu ve sevgiyi yeniden canlandırdığı düşünülür. Birçok kültürde kutsal sayılan bu kuşun insanları kazadan ve beladan kurtardığına inanılır. Kırlangıç, eski Türk ve Çin uygarlıklarından antik çağ denizcilerine kadar uzanan gizemli efsanelere konu olmuştur. Yuva yaptığı yere talih getirdiğine de inanıldığı için, Uygur Türklerinin evlerinin çatısına ve kapı önlerine kırlangıçlara özel yuvalar hazırladıkları bilinir.
Kutuplar hariç dünyanın hemen her yerinde yaşayabilen kırlangıcın yüz farklı türü vardır ve bunların yetmiş KIRLANGIÇLAR dokuz tanesi tanımlanmıştır. Narin, parlak tüylü, güzel öten ve hızlı uçan kırlangıcın karnı beyaz, gerdan ve alnı kızıl kahve, kuyruk, baş ve kanatlarıysa kuzguni siyahtır. Kil, çamur ve saman gibi malzemelerle oluşturdukları çanak şeklindeki sağlam yuvaya, dişileri tarçın renginde dört beş yumurta bırakır; sonra da eşler sırayla kuluçkaya yatarlar. Ebeveynlerinin getirdiği sinek ve böceklerle beslenen yavrular, iki hafta içinde gelişerek yuvadan uçarlar. Yaz sonunda günler kısalıp böcekler azalınca, ilkbaharda dönmek üzere kışı geçirecekleri sıcak diyarlara doğru göç ederler.
ÖZGEÇMİŞ
1945 yılında Çanakkale Umurbey’de doğdu. 1965 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünü bitirdi. 1975-1978 yıllarında devlet bursuyla gittiği Paris’te Ecole NationaleSuperieure Des Beaux Arts’da resim uzmanlığı, Ecole Des Hautes Etudes en Siciences Sociales’te sanat sosyolojisi (maitrise) çalışması yaptı. 1989-1990 yılları arasında Fransız Hükümetinin sağladığı bursla Fransa, Hollanda, Almanya ve İtalya’da modern sanat müzeleri ve sanat eğitimi yüksek öğretim kurumlarında araştırma ve çalışmalar yaptı.
1978-1998 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi, 1998’den sonra da Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Yaşar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde öğretim UMUR TÜRKER üyeliği yapan Umur Türker, başta Fransa ve Hollanda olmak üzere otuzun üzerinde kişisel sergi açtı. Onlarca karma, grup ve yarışmalı sergiye katıldı; başta Devlet Resim Heykel ve DYO olmak üzere önemli yarışmalardan sekiz ödül aldı. Türk Resmini temsilen Rusya (Moskova), Japonya (Tokyo), İspanya (Madrid) ve İtalya (Roma)’da önemli karma sergilere katıldı. Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda, Yunanistan ve İtalya’daki özel koleksiyonlarda ve Türkiye’deki kamu kurumları, bankalar, özel koleksiyonlar, Ankara ve İzmir Devlet Resim Heykel Müzeleri, Anadolu ve Gazi Üniversiteleri Müzeleri ile Selçuk Yaşar Resim Müzesinde yapıtları bulunmaktadır. Sanatçı, İzmir Karşıyaka’daki atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.
Ben O’ yum! İnsan, istemeye doyumsuz bir varlıktır. Açgözlü talepkarlığını bastıracak tinsel bir dinginliğe ve yüksek bir bilgeliğe ulaştığını düşündüğü anlarda dahi ruhunun derinliklerinin bir yerinde hala açgözlü bir parçası sessiz çığlıklar ile istemeye devam eder. O açgözlü parça gördüğü, duyduğu, bildiği herkesi kıskanır, herkes olmak ister… Bir yönetici, Bir bilim insanı, Bir model, Bir entelektüel, Bir yazar, Bir müzisyen, Bir oyuncu, Bir aşık, hatta… Bir sanatçı… Yetinmek istemeyen insan özü, her kimliğe bürünebilir. Her kimliği taklit edebilir. Kendi karakterini de ardına saklayabileceği her maske onun için satılık bir metadır. Günümüzde teknolojinin nimetleri de insanın bu kimlik açlığını besleyen el oldu. İllüzyon oyuncakları ile yaratılmış sanal ve sosyal mecralarda daha önce hiç bilmediği veya ulaşılamaz olarak gördüğü kişilerle tanışabiliyor. İnsan, yeni evrenlerin içinde özendiği ve özeneceği yeni rol modellerini sadece tanımakla kalmıyor onlarla konuşuyor, tartışıyor, kızıyor hatta pervasız ve umarsızca linç edebiliyor. Bir noktadan sonra da artık o rol modelleri ile aynı düzlemde olduğunu söyleyebiliyor. Hangi sosyal çevre içinde yaşıyor olursa olsun, insan, sanal evrenlerin yardımıyla da kimlik alternatiflerinin sonsuza ulaştığı bir zamanda, artık hiçbir durumda olduğu kimliği sevip, özümseyip kabullenmek istemiyor. Onun yerine başka kimlikleri kendininmiş gibi sahipleniyor. Her birini hızlıca tüketip bir diğerine geçiyor. Ve her döngüde Tanrının ona sunduğu gerçekliği istemeyip yeni bir gerçeklikte yaşamayı dileyen insanoğlu, yeni maske ve avatarlarının ardından, birbirlerine naifçe dönüp gülümseyerek; “Ben O’yum.” diyor…
BİYOGRAFİ:
1979 Yılında Diyarbakır’da doğdu İlk Orta ve Lise Öğrenimini İzmir’de tamamladı. Denizli Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği Bölümünü tamamladı. 2010-2014 Yılları arasında MEB’de Görsel Sanatlar-Teknoloji Tasarım Öğretmenliği yaptı. Yurt içi, yurt dışı kişisel ve karma sergiler ile workshop katılımları olan sanatçının, 4.Ulusal İzmir’in Renkleri Resim Yarışması, Ege Üniversitesi 5. Uluslararası “Egeart” Sanat Günleri Genç Sanat Yarışması, Macaristan V. Balaton Salon Uluslararası Küçük Formatlı Eserler Bienali olmak üzere iki ödülü olan sanatçının eserleri özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. İzmir’de Meral Koraltan Vuran kişisel atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir. Katıldığı Sergiler
Kişisel Sergiler
2010 Yılında Çeşme Kalesi Sanat Galerisi’nde kişisel resim sergisi açtı. 2014 Yılında İzmir Kültür Sanat Merkezinde kişisel resim sergisi açtı. 2014 Alaçatı Bashaques’ Concept Store/Gallery de kişisel resim sergisi açtı. 2015 Yılında İzmir Üniversitesi Necdet Doğanta Sanat Galerisinde kişisel resim sergisi açtı. 2017 Yılında İzmir GT Art &Interiors Sanat Galerisinde kişisel sesim sergisi açtı. 2018 Yılında İzmir Bortar Etkinlik ve sanat Alanında kişisel resim sergisi açtı.
Karma Sergiler
2003 Yılında Çeşme Aya Haralambos Kilisesi karma resim sergisine katıldı. 2009 Yılında Denizli Kongre ve Kültür Merkezi’nde “Dünya Kadınlar Günü” karma resim sergisine katıldı. 2009 Yılında “1. Ulusal Sesan Serbest Sanatçılar Yarışması” karma resim sergisine katıldı. 2012 Yılında Kırmızı Ardıç Kuşu Sanat Galerisi’nin düzenlediği “19 Mayıs Alaçatı Genç Sanat Günleri” karma resim sergisine katıldı. 2013 Yılında “4.Ulusal İzmir’in Renkleri Resim Yarışması” yağlıboya ve akrilik dalında, “Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği İzmir Şubesi Özel Ödülü” sergisine katıldı. 2013 Ege Üniversitesi “5. Uluslararası Egeart Sanat Günleri Genç Sanat Yarışması” sergisine katıldı. 2014 Yılında “5.Ulusal İzmir’in Renkleri Resim Yarışması” karma resim sergisine katıldı. 2015 Yılında ”Ekim Geçidi 14 Çağdaş Sanat ve Tasarım” sergisine katıldı. 2016 Yılında “Namık Kemal Üniversitesi Uluslararası Mail Art Bienali” sergisine katıldı. 2016 Yılında “Macaristan V. Balaton Salon Uluslararası Küçük Formatlı Eserler Bienali” sergisine katıldı. 2016 Yılında İzmir GT Art &Interiors Sanat Galerisi’nde karma resim sergisine katıldı. 2016 Yılında İstanbul Sanatgezgini Kuruçeşme Galerisi’nde karma resim sergisine katıldı. 2016 Yılında Ankara Galeri Soyut ‘’YENİ ARALIK’’ proje sergisine katıldı. 2018 Yılında Anatolıa Online Müzayedelerine katıldı. 2018 Yılında Bortar etkinlik sanat alanında resim sergisine katıldı. 2020 Yılında Portakal Çiçeği UPSK ”Bulaşıcı Olan İyiliktir” projesine katıldı.
Küratörlüğünü Rafet Arslan’ın üstlendiği Metin Ünsal, “Hayalet Şiddet” adlı sergi 3-31 Mart İzmir Sanat, 4 Mart 2 Nisan GaleriA Güncel Sanat Merkezinde izleyiciye sunulacak. Sanatçı Metin Ünsal 2016 yılından beri tüm canlılara, özellikle kadına yönelik eril şiddetin ruhlarda yarattığı hasarın izlerini sürüyor. Hayalet ile Yüzleşmek Yaşam nefestir, candır, ışıltıdır. Onun karşısında ise yok oluş güçleri vardır, yaşayana karşı nefret duyan. Bu nefret de sıklıkla kontrolden çıkmış şiddete dönüşür. Şiddetin genellikle gizli kapaklı icra edildiği sanılır, ama artık o şiddetin hem ulu orta icra edilip hem de görünmez hale getirildiğine sık sık tanık oluyoruz. Kuşkusuz iyilik gibi kötülükler de birbirini mıknatıs gibi çeker. İyilik nasıl kendi benzerleri ile dayanışma içindeyse, kötülükler de kendi aralarında dayanışma halindedir. Birinden yaşam, birinden hiçlik akan iki ırmak gibi. Şiddet doğaya, hayvana, insana, başka bir deyişle yaşama yönelir. Kadına, çocuğa, farklı oluşlara, varoluşlara, tercihlere, yaşamlara, kendi gibi olmayanlara yönelir şiddet. Uluorta cereyan etse de perdelenir, gizil kılınır, hayalete dönüşür, daha doğrusu dönüştürülür. Hiç beklenmeyen bir anda, yerde, kişide nüksedip onu ele geçirir. Aramızda sessizce dolaşıp her yerden çıkıveren bir hayalettir artık şiddet. Sanatçı Metin Ünsal, 2016 yılından beri eril şiddetin ruhlarda yarattığı hasarın izlerini sürmektedir. Başlangıçta son derece naif konumda olan ruhlarda zamanla yaşanan tahribatı farklı sanatsal ifadeler aracılığı ile görünür kılar. Bu süreç içinde üretim pratiğini, konuşma ve basılı yayın gibi faaliyetlerle desteklenmiş bir dizi sergiye dönüştürmüştür. Bu kapsamda her sergi, yeni eklenen üretimlerle farklı şehirlerde de sanatçının temel derdini görünür kılar. Şiddet ve ayrımcılığa uğrayan kadınların mücadelesinde önemli bir tarih olan 8 Mart’ı da içine alan bir dönemde Galeri A ve İzmir Sanat’ta eş zamanlı açılan iki sergi, Ünsal’ın projesini yeni bir aşamaya taşıyor. Sanatçının şiddetin ruhlarda yarattığı acı katmanlarını ifade eden yeni resim, heykel ve mekân düzenlemelerini “Hayalet Şiddet” başlığı altında yan yana getiriyor. Şiddet faillerinin yaratmak istediği boşluk, sessizlik, kanıksama iklimine karşı sesin büyümesine sanatsal bir katkı sunmak, hayaleti ifşa etmek için.
Rafet Aslan
Sanatçı Bildirisi Metin Ünsal Hayatı, cevap veremediğimiz birçok soru ile yaşıyoruz. Bu sorulardan biri de insanın neden bu kadar çok şiddete başvurduğudur. Peki; insanın insana, insanın hayvana ve insanın doğaya uyguladığı şiddeti azaltmak ve yok etmek için neler yapmalıyız? Eğitim, sevgi, aile ve kültür gibi çok başlıklı bir çözüm reçetesi olan bu yolda, hepimizin yılmadan mücadele etmesi ve idarenin bu iklimi yaratması gerekiyor. Ben, ortaya çıkacağı anı bekleyerek yaşayan bu dürtüyü yok etmek amacıyla, ilk önce eril güç ve otoritenin tüm canlılara yönelik şiddetini ve ayrımcılığını durdurması gerektiğine inanıyorum. Bu sorumsuz ve keyfi davranışlar, sonuçlarını asla kabul edemeyeceğimiz çirkinliklere, gözümüzle göremediğimiz acılara, onarılamayacak derinlikte yaralara ve zarar görmüş ruhların oluşumuna sebep olmaktadır. Bu sergi serisi de dünyada ve ülkemizde şiddete maruz kalan canlıların, özellikle kadınların, bebeklikten başlayan ve art arda biriken acı katmanlarından oluşmuş ruhlarının metaforik biçimlerini izleyerek, acılarını ve çaresizliklerini, kendinizi onların yerine koyarak hissetmeniz ve içselleştirmeniz içindir. “Erkek olmaktan utanç duymayacağımız bir toplum için…” METİN ÜNSAL b.1958, İstanbul 1958 yılı İstanbul doğumlu Metin Ünsal; ilk, orta ve lise öğrenimini Nişantaşı Işık Lisesi’nde tamamladıktan sonra, Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik bölümünden mezun olmuştur. 1977 – 1980 yılları arasında temel sanat eğitimini aldıktan sonra çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışında sürdürmüştür. İlk kişisel sergisini 15 yaşında gerçekleştiren Ünsal, kişisel sergilerinin yanında bir çok karma sergiye katılmıştır. Yerli ve yabancı çeşitli koleksiyonlarda yapıtları yer alan sanatçı aynı zamanda bazı şirketlerde ‘Sanat ve Tasarım Danışmanlığı’ görevi de üstlenmiştir. Ünsal, çalışmalarını Ortaköy ve Bodrum’da yer alan atölyelerinde sürdürmektedir. KİŞİSEL SERGİLER
2021 Boşlukta Galeri Işık, İstanbul
2020 Bedel 44 A Sanat Galerisi, İstanbul
2019 Hasar ATONAL 9 Solo, Barın Han, İstanbul
2014 Okyanus Sanatçı Atölyesi, İstanbul
2013 Varoluş Şifreleri Galeri Işık, İstanbul
2012 Yaşam Sözleşmeleri Nurol Sanat Galerisi, Bodrum
2012 İmgeler Atlası Ekavart Galeri, İstanbul
2010 Blue Monday Les Ottomans, İstanbul
2010 Yaşamdan Notlar II Galeri Selvin, İstanbul
2001 Galeri Selvin Ankara
2000 Coşku Sanat Galerisi, İzmir
1996 Cumalı Sanat Galerisi, İstanbul
1995 Cumalı Sanat Galerisi, İstanbul
1994 Cumalı Sanat Galerisi, İstanbul
1993 Cumalı Sanat Galerisi, İstanbul
1992 Cumalı Sanat Galerisi, İstanbul
1990 Cumalı Sanat Galerisi, İstanbul
1989 Cumalı Sanat Galerisi, İstanbul
1980 Hobi Sanat Galerisi, İstanbul
1979 Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul
1973 Anadolu Kulübü, İstanbul SEÇİLMİŞ KARMA SERGİLER
2019 Hasar ATONAL 9 Solo, Barın Han, İstanbul
2005 FMV Yolu Işıktan Geçenler Sergisi Gallery Işık, İstanbul
2005 Boğaziçili Sanatçılar Sergisi Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul
1998 Boğaziçi Mezunlar Derneği Sergisi Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul
ARJEN BAŞ, DAHA UFACIKKEN KEÇE YORGANINDAN ANNESİNE PATİK DİKEN, AİLESİYLE MARDİN’DE YAŞADIĞI EVİ BOYDAN BOYA DESENLERİYLE BOYAYAN BİR GENIE. KARDEŞİYLE DOĞDU; ANCAK ÇOK GEÇMEDEN ONU YİTİRDİ. ARJEN, YALNIZ BİR İKİZ OLARAK YAŞIYOR. MODA OKUDU, OKUL HAYATI BOYUNCA ÇEŞİTLİ ÖDÜLLER ALDI. ERKEN YAŞTA ABİYE VE GELİNLİK FİRMALARINDA ÖNCE ASİSTAN SONRA BAŞ TASARIMCI OLARAK ÇALIŞTI. SANATÇININ MALZEMEYE OLAN İLGİSİ VE DÜŞKÜNLÜĞÜ, TASARIMDA ANLATIMSAL BİR ÜSLUPLA BİRLEŞİR. ÖYLE Kİ İZMİR GALERİ A’DAKİ İLK PERFORMATİF SERGİSİ CÊWÎ’DE BU ANLATILAR GİDEREK BERRAKLAŞIYOR, BEDEN VE KIYAFETİN BULUŞTUĞU YERDE KRİSTALİZE OLUYOR. CANLI MODELLERİN HER BİRİ AYRI BİR HİKÂYEYİ GİYİYOR. BU TEMSİLİYET SANATÇININ KİŞİSEL TARİHİNDEN İZDÜŞÜMLERİ GÖSTERGELERE DÖNÜŞTÜRÜYOR. KIYAFETLER BİR TASARIM NESNESİ OLMAKTAN ÇIKARAK ESTETİK BİR VAROLUŞA KAVUŞUYOR. ARJEN BAŞ’IN SERGİYE VERDİĞİ İSİM “CÊWΔ KURMANCİ DİLİNDE İKİZ ANLAMINA GELİYOR. BU İSİM KARDEŞİYLE BİR BÜTÜN OLMAYI İŞARET ETSE DE YALNIZLIĞIN, TERK EDİLMENİN, SESSİZ BİR YASIN DAMARLARINDA GEZİNİYOR. PERFORMANS VESİLESİYLE SANATÇI, İKİZİ MEHMET’İ YÂD EDİYOR.
TASARIMCI/ARJEN BAŞ
Arjen Baş, İzmir ve İstanbul’da çalışmalarını sürdüren genç bir tasarımcı. Tasarımcının ilk kişisel sergisi Cêwî adıyla İzmir Galeri A içerisinde bir hafta süre ile sergilenecek. Hazırlanan kıyafetlerde farklı malzemelerin bir arada kullanılması ve tasarımların 8 manken tarafından performans ile sunulması planlanıyor. Sergi; video, enstalasyon ve çağdaş sanat ögeleri barındırıyor. Tasarımcı aynı zamanda, hazırlık, üretim ve sergi aşamalarını dijital ortam içerisinde kayıt altına alarak serginin devamlılığını ve gelişimini sürdürmeyi planlıyor.
“Painting and improvisation” Gürkan Baltacılar tarafından düşünülen ve tasarlanan “aynı anda” resim ve müzik yapma yöntemidir. 1968’de resim 1971’de müzik çalışmaya başlayan sanatçı uzun yıllar hayal ettiği iki disiplini birleştirme düşüncesini, 2020 Pandemi döneminde gerçekleştirdi.Bu eylem önceden bir ressam ve bir (veya birkaç) müzisyen tarafından ayrı ayrı kişilerin denediği Bir performans olarak biliniyor. BİYOGRAFİ: Gürkan Baltacılar, 1956 yılında İzmir’de doğdu. Kendi kendine 1968’de resim, 1971’de müzik çalışmaya başladı.1972’de “Çatı1972”isimli grubunu kurdu. Sonraki yıllarda yaptıkları müziğin dünyada “Free improvisation” adıyla tanımlanmış olduğunu öğrendi. Resim ve müziği hiç bırakmadan 1980’de Ege Üniversitesi İşletme Fakültesinden mezun oldu.
Bazen hiç bir şey yolunda gitmez ve renklerle yolculuğun başlamış bir bakmışsın ki artık “Resim Ağacı” olmuşsun. BİYOGRAFİ: Hülya SÜMER ÖZYAŞLI 1968 yılında Rize/Pazar da doğdu. Yüksek Okul Mezunu olup 1990 yılında başladığı kamudaki görevinden 2017 yılında emekli oldu. Tüm kardeşlerin çizdiği bir ailede büyüdü.1997 yılında karikatür çizmeye başladı ve aynı yıl biri İstanbul diğeri Kore’den olmak üzere iki ödül aldı. Karikatürleri çeşitli albümlerde yayınlandı. Ancak ilk çocuğunun doğumuyla karikatür çizmeyi bıraktı. 2015 yılında Trabzon da Yüksel BAYDAR atölyesinde resim yapmaya başladı ve kendi deyimiyle “Hayatındaki eksik parça yağlı boya ve tuval ile tanışarak tamamlandı.”2018 yılında atölyeden ayrılarak kendi özgünlüğünü yakalayabilmek için resimlerini yalnız yapmaya başladı. 2020 yılında İzmir’e taşındı. İzmir Resim Heykel Müzesinde Nuri ASLAN ile tanıştı. 3 ay kadar atölyesinde çalışabildi ve pandemi salgını yüzünden ayrıldı. Resimlerini Urla da kendi atölyesinde yapmaya devam etmektedir. Resimleri yaşadıklarının kendi ruhunda bıraktığı izlerdir. Kullandığı boya,tuval ve fırça onun için sadece araçtır.