SERGİ: YAŞAMIN DOKUSUNDA: MEKAN ve DETAYLAR

“Yaşamın Dokusunda: Mekan ve Detaylar” sergisi, günlük hayatın küçük ayrıntılarından doğan ana formlara ve mekanlara odaklanıyor. İzleyici, sıradan detayların oluşturduğu bu formlar aracılığıyla, yaşam alanlarına dair sıradışı bir keşif yolculuğuna çıkıyor. Sanatçı, her eserde bu detaylardan beslenen mekanlarla izleyicide farklı estetik ve duygusal etkiler uyandırarak, yaşamın dokusuna yeni bir bakış açısı sunmayı amaçlıyor.

1998 Manisa/Salihli doğumlu Ece Keskiner, Istituto Europeo di Design Barcelona’da iç mimarlık eğitimi aldıktan sonra, çocukluğundan beri ilgilendiği resim sanatına geri dönmüştür. İç mimarlık birikimi, resimlerinde kendine özgü bir tarz geliştirmesine katkıda bulunmuş  ve zaman içinde profesyonel sanat kariyerine yön vermiştir. Eserleri, çağdaş minyatür ve illüstrasyon arasında bir çizgide yer almakta ve izleyicide görsel ve düşsel çağrışımlar uyandırmaktadır.

Yaşamın dokusunu oluşturan her bir detay, farklı boyut ve şekillerde olsa da bir bütünün parçası olarak var olur. Resimlerdeki her birim, büyük resmin dengeli bir şekilde oluşmasına katkı sağlarken, mekanlardaki estetik denge de farklı boyutlardaki formlarla ortaya çıkar. Bu sergi, mekanların sadece fiziksel değil, duygusal ve kültürel boyutlarını da irdeleyerek, ziyaretçilere derin bir keşif deneyimi sunuyor.

Hayat, fark edemediğimiz küçük detaylar ve mekanlardan oluşur. İnsanlar, bu dokunun şekillenmesinde aktif bir rol oynar. Sanatçı, beyaz zemin üzerine siyah kalem çalışmalarıyla, gündelik yaşamın detaylarını sanatsal bir üslupla ele alarak mekanların estetik ve duygusal değişimini gözler önüne seriyor.

SERGİ: yeryüzü sessiz değildir

Olivia Valentine: yeryüzü sessiz değildir sergisi, Amerikalı sanatçı Olivia Valentine’ın 2023 ve 2024 yıllarında İzmir Kehmeraltı’ndaki Maquis Projects’te ikamet ederken ve İzmir Karşıyaka’da Fazıl Bey Caddesi’ndeki stüdyosunda çalışırken İzmir’de ürettiği yeni işlerden oluşuyor.

Valentine’in sanatsal pratiği, yapılı çevre ile dokuma ve dantel yapımı gibi tekstil yapım süreçleri arasında ilişki kurma ve bulma etrafında dönmektedir.  2023 ve 2024 yıllarında İzmir’de yaşayan Valentine, kent yıkım ve (yeniden) inşa yoluyla muazzam bir değişim geçirirken Karşıyaka’da çizim yapmaya ve zeminin dijital taramalarını yapmaya odaklandı.

Bu sergide, Karşıyaka’nın ve İzmir’in diğer bölgelerinin kaldırımlarının bir dizi 3D taraması masaüstlerine yansıtılacak. Duvarlarda, çeşitli kaldırım desenlerini ve bunların zemindeki kırılmalarını, dokuma yapılar için notasyonlar da dahil olmak üzere bir dizi desen dili kullanarak araştıran bir dizi suluboya çizim yer alacak. Bu çizimlerde kullanılan malzemeler arasında geleneksel suluboya pigmentleri, demir safralı mürekkep ve Karşıyaka’da bulunan inşaat molozlarından elde edilen elle öğütülmüş pigmentler yer alıyor.

Olivia Valentine: yeryüzü sessiz değildir (the ground is not a quiet place) is an exhibition featuring new works by American artist Olivia Valentine made in İzmir in 2023 and 2024 while in residence at Maquis Projects in Kehmeraltı, İzmir, and working out of a studio on Fazıl Bey Caddesi in Karşıyaka, İzmir.

Valentine’s artistic practice revolves around finding and making relationships between the built environment and textile construction processes such as weaving and lacemaking.  Living in İzmir in 2023 and 2024, Valentine has focused on drawing and making digital scans of the ground in Karşıyaka while the city undergoes enormous change through demolition and (re)construction.

In this exhibition, a series of 3D scans of the sidewalks of Karşıyaka and other areas of İzmir will be projected on tabletops. The walls will hold a series of watercolor drawings that investigate various paving patterns and their ruptures in the ground using a number of pattern languages, including notations for woven structures. The materials used in these drawings include traditional watercolor pigments, iron gall ink, and hand-milled pigments created from construction debris found in Karşıyaka.

SERGİ : OVER ALL

Görsel sanatların farkli uygulamalarından ortaya çıkan bu çalışmalar, kişisel bakış açıları ve deneyimlerin bir araya gelmesi; hem bireysel hem de kolektif anlamda derinlemesine bir perspektif sunuyor. Her bir sanatçı kendi temasını ele alırken grup bütünlüğü içerisinde bireysel kimliklerini ortaya koyan, kendi özgün seslerini ve bakış açılarını yansıtan çalışmalar sergiliyor.

SERGİ: BAŞKA

BAŞKA

Cem Demirel

### Kendiliğin Manifestosu: Tam Olma Yolunda İçsel Özgürlük

*Giriş*

Bugün, tam olma çabası içinde kendimizden neyi feda ettiğimizi sorguluyoruz. Modern dünyanın dayattığı bütünlük idealine ulaşmak için benliğimizin hangi parçalarını geride bıraktığımızı yeniden değerlendiriyoruz. Kendimizden uzaklaşıp, toplumsal beklentilerin ağırlığı altında ezilmek yerine, içsel özgürlüğümüze ve gerçek benliğimize sadık kalmayı hedefliyoruz.

*1. Kimlik ve Bütünlük*

Tam olmak, dışsal beklentilerin ötesinde, içsel bir bütünlük halidir. Toplumun dayattığı kalıplar, başarı ölçütleri ve mükemmeliyet arayışı içinde kendi kimliğimizden uzaklaşıyoruz. Gerçek benliğimizin sesini susturup, başkalarının onayına bağımlı hale geliyoruz. Bu yolda, kendi değerlerimizden, arzularımızdan ve özgünlüğümüzden vazgeçiyoruz.

*2. İçsel Özgürlüğün Önemi*

İçsel özgürlük, tam olma yolunda vazgeçilmez bir değerimizdir. Gerçek benliğimizi tanımak ve ona sadık kalmak, dışsal dünyada aradığımız tatmini ve huzuru içimizde bulmamızı sağlar. Özgürlüğümüzü kısıtlayan her türlü dayatmaya karşı durmalı ve kendi yolumuzu çizmeye cesaret etmeliyiz.

*3. Güvenli Alan Arayışı*

Kendimizi kaybolmuş hissettiğimizde, en güvenli alanımıza geri döneriz. Bu, çocukluğumuzun saf ve korunmuş dünyası, içsel huzurumuzun kaynağıdır. Bu alanda benliğimizi yeniden inşa eder, kendimizi yeniden doğururuz. Kendi güvenli alanımız, içsel bütünlüğümüzü koruyabileceğimiz yerdir.

*4. Parçalanma ve Yeniden Doğuş*

Tam olmaya çalışırken benliğimizi parçaladığımızı fark ederiz. Her kaybediş, aslında yeniden doğuşun bir parçasıdır. Benliğimizin her parçasını yeniden tanıyıp, onları bir araya getirerek yeni bir bütünlük oluştururuz. Bu süreç, acı verici olabilir, ancak kendi hakikatimize ulaşmanın tek yoludur.

*Sonuç*

Kendiliğin manifestosu, tam olma yolunda içsel özgürlüğümüzü ve gerçek benliğimizi koruma kararlılığımızdır. Dışsal beklentilere boyun eğmek yerine, kendi değerlerimize ve arzularımıza sadık kalmalıyız. Güvenli alanımızda, içsel bütünlüğümüzü yeniden inşa ederek, kendi yolumuzda kararlılıkla ilerlemeliyiz. Bu manifesto, benliğimizin parçalarını bir araya getirip, yeniden doğduğumuz bir çağrıdır. Kendi gerçeğimizi yaşamaya cesaret edelim, çünkü gerçek özgürlük, kendi içimizde saklıdır.

Nezahat Bedir

CEM DEMİREL

1990 İzmir Doğumlu olan Fotoğraf Sanatçısı Cem Demirel; İlk kişisel fotoğraf sergisini 2011 yılında 21 yaşında açtı. Son 10 yıl içinde ise İzmir ve İstanbul’da sekiz kişisel sergisi oldu. Bunların yanı sıra yedi karma sergide çeşitli çalışmaları yer aldı. Üçüncü İstanbul Tasarım Bienal’i bunlardan biriydi. Okuru olduğu Psikeart Dergisi’nin birçok sayısında ise fotoğraf çalışmaları değerli yazarlarla birlikte yer aldı. 2023 Yılında Nezahat Bedir ile birlikte ilk uzun metraj filminin yazıp yönetti. Film 24. Frankfurt Film Festivalinde “en iyi film” adayı oldu.

Cem Demirel İnsan figürleri kullanarak yarattığı kurgu çalışmalarında bu alanları inceleyerek üretmeye devam edecek.

Kişisel Sergiler;

•             Hurda – Dokuz Eylül Üni. İzmir 2011

•             Pheme – Bostanlı Sanat Galerisi İzmir 2011

•             Rem – K2 Güncel Sanatlar Merkezi İzmir 2014

•             Kişi’nin – Tarihi Hava Gazı Fabrikası İzmir 2016

•             Alarm – Adahan İstanbul 2018

•             Alarm – Pakistan Pavyonu İzmir 2018

•             Rem – Aya Galeri İstanbul 2019

•             İn – K2 Güncel Sanat Merkezi İzmir 2019

Karma Sergiler;

•             Uluslararası Görsel Sanatlar Buluşması – İzmir 2015

•             Uluslararası İstanbul 3. Tasarım Bienali – İstanbul 2016

•             Buluntu – İzmir 2019

•             Buraya Nasıl Geldik? – İstanbul 2021

•             Homo Sacer – İzmir 2021

•             Değişimin Bir Parçası Olmak – İstanbul 2022

•             Pride – Ayvalık 2022

Sinema;

•             Yanlış Oda – Uzun Metraj

SERGİ : “İMİTA” Karma Sergi

“İnsanoğlu doğa ile birlikte evrildi. Bu süreçte doğayı daha fazla anlamaya, sevmeye, onun içinde yaşamaya başladı. Doğanın güzelliklerine hayran oldu. Hep anlatacak bir şeyi oldu. Bunu bazen mağara duvarına kazıyarak, bazen bir tahtayı yontarak dile getirdi. Doğadan ilham aldı, doğanın güzelliklerini taklit etti. Bu güzellikleri anlatırken de kendinden bir şeyler kattı. Sanat böyle doğdu.
İzmirli 5 sanatçı da doğadan esinlenerek ürettikleri eserleri ile birbirini bütünleyerek İMİTA sergisinde buluştu. Bir karma sergiden öte bir karışım sergi İMİTA. Birlikte oluşturulan bir lezzet, ortak bir tat. Ortak söylenen bir şarkı. En büyük ilham kaynağımız doğa diyen beş yüreğin bir melodide buluşması.”

SERGİ: Kusursuz Bahçe

KUSURSUZ BAHÇE

GÖKHAN BİRİNCİ

Bahçe, kendiliğinden ya da değil. Kendi anlamlarını yaratan, geçicilikleri ve dönüşümleri belirli yöntemlerle geleceğe taşınan mekandır. Bu akışkan görünümlerin gelecekteki temsillerinin başka türden bir yüzeyde karşılık bulma potansiyelleri vardır. Belleğin sistemli bir biçimde geri çağırılması gibi Bahçe’nin özü, tüm zaman kiplerini içerir gibi görünürken aslında belleğin akışkanlığına benzer. Belleğin bu dinamizmi, kaos ve armoninin bir arada bulunabildiği, deneyimsellikten beslenen  ve ‘yeni’ olanı gün yüzüne çıkaran bir türdedir. Bir palimpsest gibi yeniden yazılır, hatırlama edimi başka bir forma dönüşür.

‘Kusursuz Bahçe’ Sergisi, sanatçının sunduğu hatırlama yöntemleriyle doğayla ilintili bir sürece imkan sağlıyor. Bu türden bir algı deneyimi parçadan bütüne ulaşma potansiyelini kesitler aracılığıyla iletiyor. Fotoğrafın optik bakışıyla ilişkili sofistike karanlık oda teknikleriyle, doğanın koreografisini ve öznel belleğini sorgularken, söz konusu peyzaja formların varyasyonları aracılığı ile biricik olanı hatırlatan bir yorumlama sergiliyor. Duyarkat üzerinde, sanatçının türlü temasları ve kararları ile şekillenen; bazıları kendi başına, bazıları ardcıları ile anlam kazanan bir bellek bahçesi, kusursuza açılan bir bahçe düşü, deneyimin kendisini tümden bir bakışla ortaya koyan ideal bir bellek arayışı.

“Doğayla Barışmak Onu Korumaktır” Organik Eserler Sergisi / Özlem Kalmaz

Özlem Kalmaz

1980 yılında İzmir’de doğdu. 2002’de Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Resim-İş Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Lisans eğitiminden sonra 3,5 yıl İngiltere’de yaşadı. Yüksek Lisansını 2018 yılında aynı üniversitenin Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı, Resim-İş Öğretmenliği programında tamamladı. Halen Yaşar Üniversitesi’nde Sanat ve Tasarım Bölümünde Doktora öğrenimini tez aşamasında sürdürmektedir. Polonya, Wroclaw’daki Doctoral School of The Eugeniusz Geppert Academy of Art and Design Üniversitesi’nde Erasmus değişim programı kapsamında doktora öğrencisi olarak eğitiminin 2022-2023 güz döneminde bulunmuş ve orada aynı programa katılan çeşitli ülkelerden sanatçılar ve kendisinin de dahil olduğu ‘‘Art Rendez-vous Sumsare’’ sergisinin küratörlüğü yapmıştır. Yurtiçi ve yurtdışında çeşitli uluslararası karma sergilere ve bienallere katılım sağlamıştır. 2021 Yılında 13. Floransa Bienali’nin düzenlemiş olduğu ‘‘International Open Call Competition’’ adlı yarışmada finalistlerden biri olmuştur. 2024 yılında düzenlenen İzmir Akdeniz Bienali’nde Sergileme Koordinatörü olarak görev almıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Dairesi Başkanlığı, Kültür ve Sanat Şube Müdürlüğünün Sergi Koordinatörlüğü biriminde Sorumlu Koordinatör olarak görev yapmaktadır.

Çalışmalarım Hakkında                                                     

Organik ve organik geri dönüşüm malzemeleriyle sanatsal çalışmalarımı yaparak, insanları organik beslenme, giyinme, üretim ve yaşama daha bağlı kılma vurgusu yapmak ve günümüzün en can alıcı sorunlarının başında gelen ekolojik yıkıma karşı duyarlılık yaratma temelinde tematik çalışmalar yapmaktayım. ‘‘Doğayla Barışmak Onu Korumaktır’’ adı altında yaptığım tuval resimlerim, doğada oluşturduğum ve çeşitli metaforik göndermeler içeren düzenlemelerim sanatsal üretimlerimin başında gelmektedir. Bunun yanında özellikle tuval resimlerimde kadını ön plana çıkarmam bir yanıyla da insan doğa ilişkisinde kadının doğaya daha barışçıl bir bağının olduğunu vurgulamaktadır.

Özlem Kalmaz’ın Çalışmalarında Üç Israr

Sanatın tarihsel serüveni toplumların içinde bulundukları sosyal, politik ve ekonomik şartlara göre şekillenerek günümüze kadar gelinmiştir. Dolayısıyla günümüzün sanatı da bugünün koşullarına göre bir muhtevaya sahiptir. Toplumları derinden sarsan savaşlar, hastalıklar, doğal afetler geçmişte olduğu gibi günümüzde de sürmektedir. Tüm bu yakıcı, yıkıcı ve yok edici sorunlara son yüzyılımızda bütün gezegeni tehdit eden ekolojik yıkım sorunu da eklenmiştir. Bunun sebepleri elbette kapitalist sistemin ekonomik ve sosyal yapılanmasıyla alakalıdır. Böylesi yapılanma ve gidişata karşı muhalif çıkışların son yıllarda artarak geliştiğini görmekteyiz. Sanatçıların özellikle batı ülkelerinde 60’lı yıllardan beri sistem kritiği yapan üretimler yaptığını biliyoruz. Hatta direkt ekolojiyi sanatsal üretimlerinin merkezine koyan sanatçıların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Ülkemizde de benzeri yansımaların giderek arttığını görmekteyiz. Özlem Kamaz’da bunlardan biri olmaya adaydır. Özlem’in çalışmalarını son yıllarda yakından takip ediyorum. Çalışmalarında organik malzeme kullanma yönündeki ısrarını ilgiyle izlemekteyim. Oldukça kısıtlı olanakları olan bu seçimi yapmasındaki kararını takdirle karşılıyorum. Son yıllarda “Doğayla Barışmak Onu Korumaktır” diye adlandırdığı bir dizi çalışmasını bahsettiğimiz malzemelerden oluşturmuştur. Elbette dikkate değer nokta sadece kullandığı malzemede ısrar etmesi değildir. Burada ekolojik yıkıma karşı bir duruşu da görmek lazım. Hatta kadını öne çıkaran kimi çalışmalarında kadının doğayla “daha barışık ve üretkendir” metaforunu görmekteyiz. Organik tuval üzerine yine organik ipler, bezler vb. malzemeler kullanan sanatçı, estetik kaygılarını da kararlı bir şekilde yüzeye yansıtmaktadır. Kimi yerde geometrik kompozisyonlar şeklinde simetrik, kimi yerde önemsenmesi gereken figürü merkeze koyan merkezi bir denge arayışına gittiğini görmekteyiz. Bu denge ile birlikte renk dağılımları da estetik kaygılarını dışa vuran bir çabayı bize göstermektedir.

Sonuç olarak, Özlem’in çalışmalarında üç ısrar dediğimiz organik malzeme, ekolojik duyarlılık ve estetik kaygılar öne çıkmaktadır. Ekolojiye duyarlılık bağlamındaki kararlılığının devamı dileğiyle.

Nuri Aslan

Şubat 2024

Sergi: Laure Daviron

Laure Daviron
Laure Daviron’un övgüye değer detaycılığı, eserlerinin nadiren sergilenmesine yol açmış ve bu nedenle, bu şaşırtıcı dışavurumları, bazen kendini toprağın kalınlığına demirleyen, bazen de yeryüzünden gelen bir ivme ile yükselerek siyah, kahverengi ve beyazın tüm tonlarını kat eden bir kaosu ortaya çıkaran bu soyutlama rüzgârını iki ayrı mekanda keşfetmek olağanüstü ve harika bir fırsat.
Bu konudaki ilk bariz gözlem eserlerin tekil oldukları. Laure Daviron tamamen kendine ait bir konu icat ediyor. Çalışmaları herhangi bir akımın bir parçası değil. Resimleri insan türünü görmezden geliyor ve dünyanın, Yaratılış’ın ve Tufan’ın gizemini ortaya koyuyor.
Bu, maddeselliğin kısıtlamalarından kurtulmuş bir hayal gücünün etkisi altında her şeyin yapısızlaştırıldığı ve yeniden inşa edildiği bir zıtlıklar ve duyarlılık dünyasıdır. Burada “gerçeklik” yalnızca “parçalanma” ve “bulutların” hareketlerinde var olur: burada yüzen şey ayrışır. Çizgilerin ve renklerin, rüzgarların ve dalgaların hareketleri altında kaybolup gittiği, belirsiz ve kaotik gökyüzü ve deniz, asla bıkmayacağımız bir gösteri teşkil eder.
Sağanaklar, fırtınalar, eziyet dolu manzaralar, sisli zirveler, mağaralar hayallere dönüşür, sadece hayal gücünün isteğinin kaderine hükmettiği seraplar, vizyonlar düşlem ve karanlığın tadını ortaya çıkarır.
Karanlıktan aydınlığa. Laure Daviron’a göre, “gölgenin karmaşık bir yansıması” olan dünya, karanlığa doğru daha fazla eğilir; donuk bir karanlık değil, gölgelerin ortaya çıktığı, konturların şekillendiği ve ışığın ve yaşamın başlangıcını oluşturan bir karanlık. Doğal unsurların birbirine zıt mücadelesinin simgesi olan gece ve gündüzün savaşı, yeryüzü ve gökyüzünün, rüzgâr ve denizin savaşı da olabilir. Gece aydınlıkken güneş siyah olabilir. Işık nereden gelir ve bu ışık nedir? Yıldızların mı, güneşin mi, ayın mı, yoksa geminin fırtınaya karşı verdiği amansız mücadelenin ışığı mıdır? İnsanın ölüme karşı mücadelesi de olabilir, çünkü dünyayı kavramak için kişinin kendi “korkutucu ışık gölgesine” eğilmesi gerekir.
Laure Daviron bu görsel incelikleri, bu dokunuş okşamalarını, bu nadir nüansları, tüm bu kromatik süslemeleri, sadece onlarla hemen çelişki yaratmak için çoğaltıyor, görmemizi sağlamak için onların içinden geçen dikeyleri ve yatayları üst üste bindiriyor, bize köklerin yeraltı dünyasını, sadece hayal gücünün hevesinin imgenin kaderine hükmettiği bir kozmosu gösteriyor, bilincimizden kaçan bir kaygının yolunu açıyor: gölge ve ışığın sonsuz alanlarında yer alan görünmeze daha iyi kavramak için.
Bu eserler karşısında Nietzsche’nin şu sözlerini hatırlamalıyız: “Eğer uçuruma uzun süre bakarsan, uçurum da sana bakacaktır.”
Jean-Luc Maeso
Sergi Küratörü

BIYOGRAFYA

1970 doğumlu Laure Daviron, resim yapmaya on altı yaşında Toulouse’da bir suluboya sanatçısının yanında başlar.
Felsefe eğitimi ve çalışma hayatı arasında on yıl boyunca kendi başına çalışır, çeşitli teknikler dener (kuru pastel, yağlı pastel, çini mürekkebi, kolaj, yağlıboya, suluboya) ve 1992’den 1995’e kadar Paris’teki “güzel sanat atölyelerine” katılır.
1995 ve 2008 yılları arasında, kendi derinliklerine inmesini sağlayacak bir ara vermeye karar verir.
2009 yılında, resim hayatına önlenemez bir güç olarak geri döner ve çeşitli teknikleri öğrendiği ve yağlı boya resim bilgisini genişlettiği natüralist ressam Hélène LEGRAND’ın öğrencisi olur.
2010 yılında kendini tamamen resme adamaya karar verir ve 2013 yılına kadar Yüksek Sanat Okulu’nda (Ecole Supérieure d’Art) akşam atölyelerine katıldığı Clermont-Ferrand’a taşınır.

2010 yılından 2015 yılına kadar çalışmalarına ilişkin Chamalières’deki Amac galerisideki retrospektif sergi metninden alıntılar:
Benim yolum, ruhani boyutu zemin alarak insanlık durumunun keşfine dayanıyor. Bu ruhani boyut, resimsel bir kelime olarak, dünyaya bakış açımın hem sabitliğini hem de yenilenmesini yansıtıyor ve gerçek ile gayri maddi arasındaki sınırda, sorgulayıcı bir yerde konumlanıyor. Temalar genellikle şiirsel ya da metaforik olarak işleniyor…
Karışık teknikler oluşturuyorum. Kağıt veya tuval üzerine su, ceviz mürekkebi, çini mürekkebi ile başlıyorum. Sonra akrilik veya yağlı boya ile devam ediyorum. Resimlerimde pastel, kurşun kalem veya diğer malzemeleri de kullanabiliyorum.
2010 yılında işlediğim ilk konu dünyanın doğuşuydu: formun ortaya çıkışı, kaos ve yeniden yapılanma. Farklı güçleri incelemek beni zıtlıkları düşünmeye yöneltti ve bundan dolayı doğal olarak, bazı metaforlar ortaya çıktı. Üç yıl boyunca dünyanın derinliklerine gömüldüm – dünya nedir, nereden geliyor ve biz nereden geliyoruz? Bunlar dolaylı olarak farklı formatlarda, kağıt ve tuval üzerine sorulan sorular oldu.
2013 yılında, resimlerime başlamak için neredeyse sistematik olarak ceviz mürekkebi ve çini mürekkebi kullanmaya başladım.
Genel olarak, 2014’teki resimler somut dünya ile soyut dünya arasındaki bağlantıyı şiirsel ya da mahrem bir şekilde ele alıyor.
Koyu renk arka planları olan tuvaller, insanın derin mahremiyetini ve öteyle olan bağlantısını ele alıyor. Kâğıt üzerine yapılan eserlerde hareket kavramı hâkim – evren, zaman ve ruh.
2015 yılında, tuvalde olduğu gibi kağıt üzerinde de hala çalışmalar var. Hareket ve ilk hareketin spontanlığı devam ediyor. Burada söz konusu olan mekan-zaman, Varlık ve (hareket temasının devamı olarak) yörünge kavramı. Bununla birlikte, şiirsel yön mevcut olsa da, mahrem olandan daha evrensel bir vizyon eksenine geçiyoruz.