Kirke Paradoksu
“nosce te ipsum”
Cadılığın kadının kötücüllüğü ile ilişkilendirilmesi, tarihsel ve kültürel inançlardan kaynaklanan bir yanılsamadır. Bu stereotip, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir ürünüdür. Kadınların güçlü ve bağımsız figürler olarak görülmesi, patriyarkal düzeni sarsar ve cinsiyet eşitliği idealine katkıda bulunur.
Şifa yetenekleri, içsel keşif becerileri ve bilgelikleri ile öne çıkan güçlü ve bağımsız kadın figürler özellikle Orta Çağ döneminde cadılıkla suçlanmış; onlara kötücül eylemler ve şeytani güçler atfedilmiştir.
Büyücülüğün ve büyülü bitkilerin tanrıçası olarak adlandırılan Kirke’nin Yunan mitolojisindeki kişiliği ve nitelikleri cadılıkla ilgili tüm temel fikirleri kapsar.
Bitkiler ve bunların büyü ve şifa için nasıl kullanılacağı konusunda bir uzman olan Kirke Yunan mitolojisine göre, büyü ritüellerinde kullanılacak iksirler için birçok tarif yaratmıştır.
Kirke, tanrılara baş kaldıran, karışısına çıkılmaması gereken yetenekli ama intikamcı bir büyücüdür. Antik Yunan mitleri onun güçleri ve kurnazlıklarıyla ilgili hikayelerle doludur. Ama karakterinin temelinde aşkı uğruna yasak olduğunu bildiği halde büyüye başvuran, tanrıların gazabını üzerine çekip bir adaya sürülen, orada doğayla bütünleşerek yeteneklerini geliştirip bazen kahramanlara yardım etmekte bazen de cezalandırmakta kullanan Kirke, kadının başkaldırısını sembolize eden cadılık arketipinin güçlü bir örneğidir.
Sınırları zorlama, var olan algıları değiştirme ve toplumu dönüştürme potansiyeline sahip olan sanat da Kirke gibi güçlü bir kadın kahramandan aldığı esin ile düşünceleri ifade etmek ve tartışmaya açmak için en uygun platformu sağlar.
Bu görsel anlatım bağlamında Kirke, uzun bir gelenekten gelen kadına yönelik toplumsal sınırlamalar, ayrımcılıklar, irade kısıtlaması gibi konularda bir başkaldırı sembolü olarak seçilmiş ve yorumlanmıştır.
Şule Yiğit & Tülin Yiğit Akgül
…
“Ben doğduğumda, olduğum şeyin bir ismi yoktu.”
Tarihin ilk cadısı… Mitolojideki büyücü tanrıça Kirke cadılığın; erkeklerin kadınların güçleri konusundaki korkularını simgeler.
Sesi ölümlülere benzediği için alay ettiler, diğer tanrıçalar gibi eşsiz güzelliği yoktu, keşfedebildiği bir gücü de yoktu.
Kirke, gücünün farkına vararak, onu güçlendirmek için çalışan ve görmezden gelinip aşağılandığı zorluklar karşısında kendini sıfırdan yaratmak için mücadele eden, kaderine terk edilmiş yalnız bir kadının kendinden tanrıça yaratmasının hikayesidir.
Kadın doğasının dirençsiz olduğu ve bu nedenle de “şeytan”a çabuk aldanabileceği inancı Havva’dan beri söylenir durur. Ondandır hep cadılığın kadınlara yakışıtırılması. Eğer kadınsan tanrıça bile olsan, acizsin, kolay kandırılırsın, otorite sahibi olamazsın ancak büyü ile iradelere müdahele edebilirsin!
Oysa ki o güç; zaten dişil olan her canlının içinde bir yerlerde gömülüdür, uyandırılmayı bekler.
İçlerindeki cadıyı kucaklayıp, onunla temas halinde olmak için özünde bir kazan karıştırmasına gerek yoktur kadınların. Zira her kadın aslında bir sihirdir…
“Kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir, yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikaye olmazmış gibi!”
Fatma İlgün
…
Canım Kirke!
Kadınların varoluşunun erkekler tarafından anlatıldığı bu dünyanın tuzağından fısıldıyor bizlere hikâyesini. Homeros’un anlatımı ile arada kalmış sönük, Odysseus’un gücüne karşı koyamayan boyun eğen Kirke…
Oysa bir kadın ozan anlatsaydı bizlere İlyada’yı ya da Odysseria’yı…
Kadınları kadınlardan dinleme zamanı geldi artık!
Kirke şımarık ve kötü kalpli bir cadı tanrıça değil, açgözlülüğü cezalandıran bütün tanrısal güçlerini bir kenara itip “ol” deyince olduran kolaylığına kaçmayan bir kadın. İçinde yaşadığı doğa ile bütünleşen, efsunlarını toprakta yetişen bitkilerden elde eden, en yakınlarını insanoğlunun vahşi adını verdiği canlılardan seçen, sevgisini ve şefkatini dağıtan ama asla da zayıf olmayan bir kadın. Hem tanrıça hem cadı, yüce Zeus’u bile yenebilecek kudretteyken kendi olma sadeliğini seçen bir kadın.
Büyü emek ister, irade ister, farkındalık ister, içgörü ister. Sonuç alana kadar defalarca denemektir büyü; pes etmemek, düşüp yeniden kalkmaktır. Söz de büyüdür biraz işledi mi içinize?
Kirke, bir varlığın yaşayabileceği en cesur yol hikâyesinin kahramanıdır. Kendi içine doğru uzun bir yola çıkar… İçindeki karanlığı da bilir, aydınlığı da. Dünya’yı kapkara yapıp korkudan titretmeyi de bilir bilmesine de Antik Çağlar’dan kalma tapınaklarda Kirke adına yapılanı göremezsiniz. Büyük orduları yönetip kan dökülen savaş hikâyelerinin arkasındaki güç değildir; bu yüzden uğruna tapınaklar yapılmaz, adaklar adanmaz, evlatlar kurban verilmez. İnsanlara kurulan tuzaklarla ilgilenmeyecek kadar yücedir o, onlarla oynamaz. Kirke’nin tek derdi kendisidir, benmerkezci olduğundan değil kendini bilme isteğinden. Kendini dener, gücünün kaynağını, sınırlarını neye dönüşeceğini, özünü merak eder.
Kendini bilmek ister Kirke! Biz kadınlar, her birimiz kendi içimize doğru bir yolculuğa çıkma cesareti gösterebilirsek eğer fark edeceğiz gücümüzü.
Bu sergi tam da bu yüzden kız kardeşlerimize kendini bilme yolculuğunda ilham olabilmesi adına bir araya getirildi. Erkek kardeşlerimiz takdir edebilir, gezebilir ama özünü göremez. Çünkü bu topraklarda hayat bulan Kybele ve Artemis’tir Kirke, Gılgamış Destanında ki Siduri ve İştar… Biziz Kirke! Yakamadığınız cadıların torunlarıyız! Ve eğer kendi gücümüzü fark eder hale gelip, kendimizin en iyi haline dönüşebilirsek, başka bir dünya da yaratabileceğiz hep birlikte!
İlkyaz Mumcu – Küratör
BİYOGRAFİLER
ŞULE YİĞİT
Şule Yiğit, ressam ,heykeltraş…1979 yılında Ankara’da doğdu. İstanbul Üniversitesi iktisat fakültesi iktisat bölümünü bitirdi. Üniversite yılları boyunca öğrenci kültür merkezinde resim kulübünün aktif üyesi oldu. Kendi ekolüne yakın arkadaşlarıyla üniversite ve kültür merkezlerinde sergilere katıldı. Mezuniyeti sonrası kendi atölyesini kurdu. Yurt içi ve yurt dışında sanat galerilerinde, grup ve kişisel sergilerde yer aldı. Gösteri afişleri, tiyatro aksesuarları ve çocuk kitapları için ilüstürasyonlar yaptı. 2006 yılından itibaren kil-kağıt-metal-polyester malzemeleri ağırlıklı olmak üzere heykel çalışmaya başladı. 2019 yılında kurulan alternatif sanat alanı Artmosphere’in kurucularındandır. Farklı disiplinlerden sanatçılarla bir çok proje üreten sanatçı, çalışmalarına İstanbul Galata’da ve İzmir’in Şirince köyünde bulunan atölyelerinde devam etmektedir.
Kişisel Sergiler
2002 – TZT Galeri, İstanbul, Türkiye 2009 – Galerie 14, Toucy, Fransa 2012 – Galerie 14, Toucy, Fransa 2018 – Galerie 14, Toucy, Fransa
Grup Sergileri
2019 – Güzelyurt Müze “Kent İnsan Sanat”, Güzelyurt, Kıbrıs
2018 – La Capitale Galerie ‘Kesişen Bakışlar’, Paris, Fransa
2017 – İstanbul Sanat Fuarı TÜYAP Artist 2017, Türkiye
2017 – ‘Kadın Halleri’ Grup Sergisi, Eskişehir, Türkiye
2016 – HIAA Sergisi, ‘Dönüşüm’ Caisa Kültür Merkezi, Helsinki, Finlandiya
2015 – HIAA Sergisi, ‘Yankı – Kaikuja’ Caisa Kültür Merkezi, Helsinki, Finlandiya
2013 – HIAA Sergisi, ‘Yansımalar – Heijastuksia ‘, Stoan Galeri, Helsinki, Finlandiya
2010 – 2015 – Atölyede üretilen kendi ve sanatçı dostlarına ait eserlerin düzenli olarak atölye ortamında sergilemelerini yaptı.
2009 – HIAA Sergisi,’İyi Dilek’, Vuotalo Galeri, Helsinki, Finlandiya
2008 – HIAA Sergisi, ‘Ev’, Punavuoridesign Studio Galeri, Helsinki, Finlandiya 2003 – Galeri X, ‘Kadın Sanatçılar’ İstanbul, Türkiye
2000 – Boğaziçi Üniversitesi Kırmızı Salon, ‘Kadın Sanatçılar 8 Mart Buluşması’ İstanbul, Türkiye
2000 – Taksim Sanat Galerisi, ‘Istanbul 1. Sürrealizm Sergisi’, İstanbul, Türkiye
(sergiye eserleriyle katıldı ve serginin organizasyonunda yer aldı.
1999 – Marmara Üniversitesi, Gençlik Festivali, İstanbul, Türkiye
1998 – 2001 – İstanbul Üniversitesi, ‘Ö.K.M. Sanat Kulübü’ Sergileri, İstanbul, Türkiye
TÜLİN YİĞİT AKGÜL
69 doğumlu Tülin Yiğit Akgül, moda tasarımı eğitimiyle başladığı kreatif hayatına kurucusu olduğu Atelye Seramika’da devam etmiş, desen ve form üzerine yoğunlaşarak uzun yıllar seramikle uğraşmıştır. 2002 yılında camla tanışan sanatçı, seramik çalışmalarında edindiği kalıplama tekniklerini öncelikle fırın döküm heykellerinde; ardından da kalıba üfleme formlarında kullanmış ve geliştirmiştir. YYÜ Görsel Sanatlar Bölümü’nü bitirdikten sonra ve AÜ Güzel Sanatlar Enstitüsü Cam Bölümü’nde Yüksek Lisans Programını tamamlamış olan Akgül, ulusal ve uluslararası birçok karma ve solo sergide yer almış, 2010’da Anadolu Üniversitesi’nin 1.’sini düzenlediği CAMGERAN Uluslararası Cam Eser Yarışması’nda Başarı Ödülü’ne layık görülmüştür.
Heykellerinde malzeme olarak yoğunlukla camı seçen sanatçı, başta sıcak cam üfleme ve kalıpla şekillendirme olmak üzere birbirinden farklı tekniklerde eğitimler alarak malzemeyi farklı yönleriyle ele almaya çalışmıştır. 2008-2013 yılları arasında atölyesinde özellikle soğuk cam heykel ve fırın döküm çalışmalarını sürdürmüştür. 2014 tarihinde Glasst’ı açmış ve atölyesine sıcak cam potalarını da ekleyerek stüdyo camcılığına adım atmıştır. Akgül, son dönem çalışmalarında teknik birikimini mesel edindiği konular üzerine çağcıl yorumlamalarla ortaya koyma çabasını sürdürmektedir.”
ORÇUN MASATÇI
Ankara’da doğdu İzmirli oldu :)) 2006 yılında Balçova Belediye Tiyatrosu genel sanat yönetmenliği ile başlayan Belediye çalışma hayatı, Seferihisar Belediyesi, Karaburun Belediyesi, Dikili Belediyesine ve Çeşme Belediyesi iile yaptığı festivallerle sürdü. Sema Pekdaş döneminde Konak Belediyesi Kültür Sanat Koordinatörlüğünü 5 yıl üstlendi, devam eden Tunç Soyer döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesinde Tiyatro ağırlıklı Kültür-Sanat Koordinatörü olarak çalıştı. Türkiye Tiyatrolar Birliği’nin 2006 yılındaki kurucularından olup 8 sene başkanlığını yürütmüştür. 2012 yılında kurulan Tiyatro Platformu’nun ilk dönem sözcüsü olmuştur. 2015 yılında Uluslararası alanda faaliyet yürüten İnterkültürel Tiyatro Platformu Türkiye temsilciliğini üstlenmiştir hala görevini devam ettirmektedir. Bu sene 16. Sı yapılacak Türkiye Tiyatro buluşmasının ilk gününden beri koordinatörüdür. “Öykülerden kovulanlar” ve “Kim lan bu radyodaki” isimlerinde basılmış 2 kitabı vardır. “Etiyopya Kahvecisi” isimli oyunuyla OYÇED tarafından düzenlenen Oyun yazma yarışmasında 2.lik derecesi almıştır. Basılmayan bekleyen 6 oyunu daha vardır 🙂 İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Performizm etkinliklerinde 2 kişisel fotoğraf sergisi açmıştır. Oyuncular Sendikası üyesidir. Beşiktaş JK Kongre üyesidir.
FATMA İLGÜN
Fatma İlgün, 23 Kasım 1992’de İzmir’de doğdu. Ege Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünü bitirdi. Bizan Sanatı Anabilim dalında yüksek lisans eğitimi devam etmektedir. Öğrencilik hayatında arkeolojik kazılarda görev almış, binlerce yıl sonra ortaya çıkan tarihi buluntulara ilk dokunan olmaktan duyduğu heyecanı hala içinde taşımaktadır. Çocukluğundan beri sanatın müzik ve dans dalları ile ilgilense de gerçek tutku arayışı hala sürmektedir.
Bu sergi vesilesiyle görsel sanatları yorumlayan, tarihleyen kişi olmaktan çıkıp sanatı icra etmek konusunda ilk adımı atmanın coşkusunu yaşamaktadır. Kendini ifade etme dili arayan ve “sanatçı” olarak anılma umudu taşıyan hevesli bir kadındır.
İLKYAZ MUMCU, 21 Mart 1986, İzmir
İlkyaz; İzmir’de doğmuş olmaktan pek mutludur. Aslında şehirle arasında kurduğu tutkulu bağ nedeniyle yaşam çizgisini defalarca değiştirmiştir. İzmir Türk Koleji’nden sonra Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun olmuştur. Yurt dışında da reklam ve halkla ilişkiler eğitimi almıştır. Sanata olan tutkusu çocukluğundan gelir ancak icraa etmek konusunda oldukça maymun iştahlıdır. Müzik, resim, edebiyat alanlarında onlarca eğitime katılıp yarım bırakmıştır. Opera tutkunudur, opera aşkı nedeniyle başladığı İtalyanca eğitimini de yarım bırakmıştır.
Ancak bu çok yönlü sanat ilgisi çeşitli kuruluşlarda çalıştıktan sonra onu kendi şirketini kurmaya itmiştir. Özgürce üretmek ister, On Point isimli şirketiyle üretmeye başlar. Pandeminin göbeğinde “Beethoven In Bergama” projesi ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni ve Almanya Dış İşleri Bakanlığı’nı arkasına almayı başarır. Sözlerini kendi yazdığı “Where Do We Go From Here” şarkısı Birleşmiş Milletlere, Unesco’ya, Dünya Sağlık Örgütüne ulaşır. Böyle iddialı bir açılıştan sonra zorlansa da seviyeyi düşürmek istemez. Sevdiği sanatçılarla sergiler düzenler, tiyatrolara destek verir, proje bazlı konserleri dinleyicilerle buluşturur hatta tarihi bir İzmir kitabının proje yönetimini üstlenir.
Ara ara Çeşme’ye kaçar ulaşılmaz olur, orada bir başka üretir.
İzmir’in tarihine iz bırakacak işler yapma hayali vardır bir de maymun iştahına kurban gitmeyen yazar olma arzusu.
Kağıt, kalem olmadan fikirlerine hayat veremez ama teknolojiyi de pek sever. Sosyal medya uzmanlık alanıdır ancak kendi sosyal medyasıyla uğraşamaz bazen oldukça tembeldir. Düşünce üretmeyi sever, uygulamayı paydaşlara dağıtır herkes kazansın ister.
Fotoğraf çeker, bol bol sergi gezer, opera derseniz akan suları durdurur.
İzmir’de yaşıyor, İzmir’e meftun, İzmir’e tutsak…